Makaleler< Geri dönün

Sait Halim Paşa Yalısı ve Malzeme

TMMOB Mimarlar Odası İst. Büyükkent Şubesi Mimarlıkta Malzeme Dergisi Bahar 2006/1, s.56-62

İstanbul, Yeniköydeki Sait Halim Paşa Yalısını neredeyse artık herkes biliyor.

Yandı, yakıldı ve benim de içinde bulduğum (proje müellifi ve mimari kontrol olarak) uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından 1995-2001 yılları arasında kısmen yeniden yapılarak (rekonstrüksiyon), kısmen de onarılarak restore edildi...

2005 yılında ise özelleştirme kapsamında seçkin ve ayrıcalıklı bir sınıfa “VİP Otel-Restoran olarak” hizmet sunmak amacı ile özel bir şirkete 49 yıllığına kiralandı. Halen bu hizmetini sürdürmektedir.

Mimarlar  Odasından meslektaşlarımız yeni bir dergi çıkaracaklarını ve derginin adını da “Mimarlıkta Malzeme” olduğunu belirterek, S.H.P. Yalısı restorasyonunu birde “yapı malzemesi” bağlamında irdelememi istediler.

Yalının tarihçesinden, mimari değerlerinden, restorasyonda yapılan işlerden ayrıntılı olarak burada (bu yazıda) bahsetmeyeceğim. Daha önceleri bu konulara çeşitli yayın organlarında yeterince değinmiştim. Bu yazı içeriğinde ağırlıklı olarak kullanılan malzemelerin cinsi ve nitelikleri ele alınacaktır.

S.H.P. Yalısı yaklaşık 1.250 m²’ye oturan ve iki katlı (toplam  2.500 m²), bodrum katı ve su basmanı hariç, tümüyle ahşap strüktürlü (kafes sistem) bir yapıdır. Bu bağlamda yapının en önemli girdisi ahşap malzeme olmaktadır.

Yapıda ayrıca temel duvarlarını güçlendirmede demirli-demirsiz beton, bacalarda malta taşı, çatı, dere, oluk ve baca eteklerinde bakır, çatı örtüsünde marsilya tipi kiremit ve membran, bezeme ve iç dekorasyonda alçı, kireç, çeşitli boya ve cilalar, altın yaldız ve varak, merdiven ve bahçe parmaklıklarında dökme demir, ıslak hacimlerde mermer ve seramik, dış cephelerde nefes alan boyalar, çeşitli kimyasal koruyucular vb. gibi daha bir çok tanıdık, bildik malzeme de kullanılmıştır.

Ancak bunlar arasında ilgi çekici olan ve restorasyonun ana malzeme girdilerini oluşturan ahşap türleri ile geleneksel mimaride sıkça karşılaştığımız bağdadi sıva ile yine yalı cephesinde “klasik macunlu yağlı boya yerine”  uyguladığımız nefes alan boyalara, değinmek istiyorum.

AHŞAP MALZEME:

Yalı’nın restorasyon çalışmalarında yaklaşık 3000 m3 olmak üzere (150 kamyon) ve başlıca üç tür ahşap malzeme kullanılmıştır. Bunlar sırası ile doğada yetişen meşe ve çam ile küçük küçük  ahşap parçaların bir araya getirilerek yapıştırılması sonucu yapay olarak (fabrikada) hazırlanan lamine ahşaptır.
 

  1. Meşe (1) :

Dayanıklılığı ve sertliği ile bilinen bu malzeme yapının daha çok ana taşıyıcı dikmelerinde, kirişlerinde, kiriş yastıklarında ve iç dekorasyonda parke döşeme olarak kullanılmıştır. Toplam harcanan miktar 150 ’tür. Bunun yaklaşık 100 m³’ü strüktürde, geride kalan miktar ise döşemede kullanılmıştır. Özellikle yapı strüktüründe yer yer 18 cm x 18 cm kesitinde ve 4,5-5 m boyutunda meşe kerestesini piyasada hazır olarak bulmak mümkün olmamış, tomruk biçilerek kereste hazırlama yoluna gidilmiştir. Bu kez de yeni biçilen kerestenin nem oranı yüksek olmuş (%80-100 gibi) bu oranın kullanılabilir nem oranına (% 15-22) düşmesi beklenilmiştir. Her hafta elektronik nem ölçer cihazı ile bu oran kontrol edilmiştir. Sık dokulu ve büyük ebatlı meşe kerestesinin fırınlaması da (ani çarpılıp, burkulacağı veya yarılacağı için) yapılamamış ve meşenin kendi kendine özsuyunu (nemini) vermesi beklenmiştir. Bu bekleme şansının olmadığı ve hemen imalata geçilmesi gereken mahallerde ise (Harem merdiven holü gibi) yuvarlak sütunlar birer metre ara ile (çatlama ve yarılmalara karşı) demir çemberlerle sarılmıştır. Böcek ve kurtlanmalara karşı ise büyük ebatlı meşe yüzeylerine fırça ile emprenye yapılmış ve permethrin ilacı sürülmüştür.

Döşemelerde kullanılan meşenin (parke) küçük ebatlarda olması hem fırınlama ve hem de emrenye yapılmasına olanak sağlamış, ileride olası sorunlara karşı her türlü önlem alınmıştır.
 

  1. Çam (2) :

Yapıda en çok kullanılmış kereste türüdür. Yapının tüm strüktüründe, çatısında, iç bağdadi ve dekorasyonunda, doğrama ve kapılarında, döşeme kirişlerinde ve nihayet tüm dış cephe kaplamalarında çam kerestesi kullanılmıştır. Yaklaşık 2800 m³’ü (100-120 kamyon) bulan bu miktarın büyük bir kısmı çıralı çam olup, Balıkesir ve Kastamonu bölgesinden temin edilmiştir. Kullanılan çamların strüktür, çatı, döşeme ve kirişlerde kullanılanı 2. Sınıf (3), doğrama, panjur ve cephe kaplamasında kullanılanları ise 1. Sınıf  olarak seçilmiştir.

İnşaat sektöründe yaygın olarak kullanılan ahşap türü olduğu için çam kerestesini piyasada bulmak daha kolay olmuştur. Ancak bu kez de yapıda kullanılması için gerekli ideal nem oranı olan (% 5-22 arası) kurulukta kereste bulunamamıştır. Bulunan kereste önce fırınlama yapılarak istenen nem oranına indirgenmiş, sonrada yapı mahallinde kurulan emprenye (4) havuzunda yaklaşık 24 saat (1 gün)  bekletilerek, ondan sonra kullanılabilmiştir.

Çamın meşeye göre nispeten yumuşak olması ve dokusunun daha gevşek (iri gözenekli) olması fırınlama ve emprenye işleminde bir sorun yaratmamıştır. 

Özellikle cephede kullanılan (27 - 28 cm) genişliğindeki kaplama tahtalarında ilerdeki olası çalışmaların (dönme-kaşıklama gibi) önüne geçebilmek için tahta kaplama arkasında ikişer sıra derz-kanal açılmıştır.

Yine cephe kaplamasında kullanılan çam kerestenin, cephede güneş ışığının etkisi ile sonradan çıralarının akmaması için olabildiğince çırasız ya da az çıralı (sakızlı) ve budaksız olmasına özen gösterilmiştir.

Ahşapta Nem Oranı:

Burada yazımızda sık sık geçen ahşaptaki nem oranından bahsetmek istiyorum;

Ağacı rutubeti % olarak = (İçindeki su ile beraber ağırlığı – Fırın kurusu ağırlığı)
                                                                   Fırın kurusu ağırlığı

Ahşabın ideal nem oranının mobilya ve doğramacılıkta kullanılabilmesi için % 5-7 arasında olması gerekir.

Yapı strüktürü, çatı, dış kaplama gibi ortamlarda ise bu oranın max. %15-22 arası olması gerekiyor...

Doğada yetişen ve yeni kesilen tomruklarda ise bu oran çok yüksektir. Neredeyse yeni kesilen bir ağacın % 80-100’nün su olduğunu ise hepimiz biliriz...

Günümüzde ve bizimde yalıda büyük ölçüde uyguladığımız gibi ağaç ormandan kesiliyor ve kısa bir süre sonra (birkaç hafta veya en geç bir ay) tomruk biçilip, kullanılmak üzere yapı mahalline getiriliyor. Doğaldır ki yüksek olan bu nem oranı fırınlanarak istenilen seviyeye indirgeniyor. Bugün piyasalarda da yaygın olarak uygulanan yöntemde bu...

Yüzyıllardır ahşap mimarinin eşsiz güzellikteki örneklerini uygarlık tarihimize kazandıran atalarımız, geçmişte ahşabı nasıl bir işlemden geçirerek kullanıyorlardı, şimdi kısaca buna göz atalım;

İstanbul civarında büyük bir ahşap yapı inşaatına (yalı, köşk, saray veya konak gibi...) başlanılmadan yaklaşık 2-3 yıl önce o günün Osmanlı topraklarına dahil olan Romanya ya da Istranca ormanlarına gidiliyor, uygun büyüklükteki ağaçlar seçilip, kesiliyordu...

Kesim ayı mutlaka güz ayları (Eylül, Ekim, Kasım ayları) oluyordu...

Ağaç kesildiği yerde kabukları soyularak önce bir yıl tomruk olarak bekletiliyordu...

İkinci yıl yine güz döneminde bu tomruklar yapıda kullanılmaya en yakın ebatlarda (ölçülerde) kesilip, biçilip yapının yapılacağı ortama (yapı mahalline) taşınıyordu. Burada keresteler ya dikine ya da aralarına ikişer cm aralıklı (hava alacak şekilde) çıtalar konularak istif ediliyor ve en az bir yılda burada bekletiliyordu.

Zaten aslolan (dülgerlikte ideal olan) kullanılacak kerestenin yapı mahallindeki nem oranına ulaşması idi. Ne az... Ne de çok... Yapı su kenarında bir yalı ise doğaldır ki bu oran yüksek oluyor, yok kurak bir bölgede ise daha düşük bir değere ulaşıyor idi... Böylelikle kesimden  sonra 2-3 yıl bekletilen ve yapı mahallinde ideal nem doygunluğuna ulaşan kereste gönül rahatlığı ile kullanılıyor, hatta çoğu kez üzerlerine boya bile sürülmüyordu. Boya sürülse bile bunlar nefes alan doğal boyalar (kök boya, aşı boyası) veya sadece Osmanlı beziri oluyordu... Yüzyıllarca yaşayan ve günümüze de ulaşan ahşap saray, ahşap konak ve ahşap evlerin malzemelerinin hazırlanış yöntemi işte bundan ibaretti...
 

  1. Lamine Kiriş (5) :

S.H.P. Yalısının ahşap strüktüründe özellikle üst kat döşeme kirişlerinde bugün piyasalarda görmeye alışık olmadığımız olağanüstü büyük ebatlarda ahşap kirişlere rastlanmıştır. Yüksekliği 47-50 cm arası değişen, eni 7-8 cm olan ve uzunluğu 11-11,50 metreye ulaşan masif ahşap kirişler... Döneminde (1890’lı yıllar) bu kerestenin ancak Istranca Ormanlarından temin edilebileceği konunun uzmanlarınca belirtilmiştir. Günümüzde bu ebatta kereste piyasada bulunamamıştır. Kaldı ki bulunsa bile nem oranı yüksek olacak, yapıda kullanılmaya elverişlide olmayacaktı. Geriye tek çözüm kalmıştı. Artık çok büyük açıklıkları (10 m’den 50 m’ye kadar modern ahşap strüktürlü yapıları hatta köprüleri bile) geçerken zorlanmayan ve yapay olarak (fabrikada) üretilen lamine ahşap kiriş...

Lamine kirişleri istenilen ebatta hazırlayan firma o günün koşullarında Ankara’da bulunmuş, derhal siparişler verilmiş ve üç ay sonra 11 metre uzunluğundaki lamine kirişler özel araçlarla yapı mahalline getirilmiş ve yerine monte edilmiştir. Kirişlerin yerine yerleştirilmesinden sonra yapılan sehim kontrolünde ise bu miktar 11 metrede 1 cm olarak saptanmıştır. Bu da bu  açıklıktaki bir döşeme mükemmel bir sonuçtur.

Buradan yola çıkarak özellikle ileri teknikle hazırlanmış bu tür ahşap elemanların, sadece geleneksel yapılar için değil, yeni yapılar, yeni tasarımlar için de çok uygun olduğu görülmektedir. Ağırlığının az olması gibi, geniş açıklıkları geçebilmek gibi, yangına karşı dayanım direncinin yüksek olması gibi ve de en önemlisi geri dönüşebilir (doğaya zararlı atık bırakmayan) çevreci bir malzeme olması gibi artılarının çok olduğu ortaya çıkmaktadır.
 

  1. Bağdadi Sıva:

Geleneksel mimarimizde sıkça karşılaştığımız bu sıva türü, genellikle 1x1,5 cm ile 2,5x3 cm arası eninde olan ahşap çıtaların 1’er cm ara ile çakılmasından ve üstlerine de kıtık(6) ile hazırlanmış kireç harçlı sıvanın yapılmasından ibarettir. Karışımda kıtığın bulunması sıvanın aderansını artıran ve çatlamasını önleyen en önemli etkendir.

Yalıda sökülen eski sıva, laboratuvarda analiz edilerek, içeriğini oluşturan maddeler ve oranları saptanmıştır. Bunların sırası ile sönmüş kireç, saman kıtığı, kum ve sudan ibaret oluştuğu görülmüştür.

Ahşap strüktür üzerine fırınlanmış ve emprenye edilmiş 2.sınıf çam kerestesinden yapılma çıtalar aralıklı olarak çakılmıştır. Üzerine yapılacak sıvanın karışımına katılacak saman kıtığını bulmakta zorlanılmış ve tonlarca saman bulmanın ve bunları hazırlamanın güçlüğü düşünülerek, saman yerine polipropilen lif katılması kararlaştırılmıştır. Buna göre hazırlanan yeni sıvanın formülü 2 ölçek sönmüş kireç + 1 ölçek beyaz çimento, kıtık yerine agrega ağırlığının % 1 kadar polipropilen elyaf, 1 ölçek yıkanmış elenmiş dere kumu, uygun miktarda temiz su olarak saptanmıştır. Bu formüle göre hazırlanan sıva, yapının bir bölümünde örnek olarak uygulanmış, kuruduktan sonra aderansı, çalışması incelenmiştir. Sonuç başarılı olunca tüm yapıda uygulamaya geçilmiştir.

S.H.P. Yalısının sadece üst katında uygulanan bağdadi sıva miktarı 6000 m2’dır. Kaba olarak uygulanan bu sıvadan sonra, bezeme olmayan yerlere ince perdah sıva, bezeme olan yerlere ise (kalem işi, resim vs. gibi) ince alçı sıva perdah yapılmış, boya ve kalem işlerine ondan sonra geçilmiştir.
 

  1. Cephe Boyası (Nefes Alan Boyalar):

Yalının cephe boyalarında da yeni bir yöntem ve yeni bir boya türü kullanılmıştır. Bu boya türünü kısaca “nefes alan” suyu geçirmeyen ancak nem ve buharı geçiren boya olarak tanımlayabiliriz.

Ahşap yüzeylerin dış etkenlere karşı korunması yıllardır (1950’li yıllardan bu yana) çeşitli cilalar (vernik, pinotex vb.) ile yağlı boya olarak bildiğimiz yüzey korucular ile yapılırdı. Özellikle yağlı boya uygulaması zemin iyice zımparalandıktan sonra piyasada hazır satılan veya deneyimli ustalar tarafından hazırlanan özel bir macunla kaplanırdı... Yüzeye çekilen bu macun Osmanlı Beziri, kaba üstübeç, litopon, tiner veya neft veya zaman zamanda İngiliz Beziri ile hazırlanırdı. Tüm yüzeylere çekilen macunun birkaç gün bazen de bir hafta kuruması beklenirdi. Bilahare kuruyan macunun üstüne bir kat astar yağlı boya sürülür ve ortaya çıkan pürüzlü-sorunlu yerler yeniden zımpara edilir ve bu kez de adına “yoklama macunu” denilen ikinci bir macunlama yapılırdı. Ve nihayet zemin macunlanması bittikten ve yüzey kuruduktan sonra bir kat alt, bir katta son kat olmak üzere (istenen renkte) iki kat boya sürülürdü. Amaç tümüyle su geçirimsiz bir yüzey elde etmekti. Ancak çoğu kez bunu elde etmek mümkün olmadığı gibi, yer yer kırık ve çatlaklardan kışın giren su ya da ahşap malzemenin kendi (özsuyu) macun ve boya katmanlarından dışarıya-yüzeye çıkamaz, ahşabın  bünyesinden kalır ve çürümesine neden olurdu... Bu bağlamda her türlü özen ve ustalığın gösterildiği, bilinen en kaliteli boyaların kullanıldığı yapıların bile birkaç yıl içinde boya ve macunlarının bozulup, döküldüğü, ahşap kaplamaların ise tamamen çürüdüğü görülmüştür.

Uygulaması hem zor, hem de çok vakit alan ve de koruyuculuk amacına ulaşamayan bu yağlı boya sistemlerini yıllardır ben ve meslektaşlarım kullandık... Halen piyasada da bu tür boyalar yaygın biçimde ilgi görmekte ve satılmaktadır.

Tüm bu değerlendirmelerin ışığında S.H.P. Yalısı cephe boyalarında son yıllarda (1995’ten bu yana) piyasaya giren macunlama ve yüzey hazırlanmayı ortadan kaldıran ve daha da önemlisi kışın dışarıdan giren suyu geçirmeyen, ancak ahşabın bünyesindeki buharlaşma ve nemi (ilkbaharda ve ya özellikle de yazın) dışarı atabilen “nefes alabilen” boyaları kullanmaya karar verdik. Bu tür boyamada (macunlama olmaksızın) yüzeye önce bir kat astar sürülmekte, arkasından uygun renk ve görüntüde son kat boya uygulanmaktadır. İki kat arasında beklenen süre max 6 saattir. İlave bakım ve koruyucu olarak aynı yüzeye 1 yıl sonra, bir kat daha boya sürülmesi ise 5-10 yıllık bir süreyi sorunsuz geçirmeyi güvence altına almaktadır.

2001’de uygulanan bu yeni tür boya ve yüzey koruma yönteminin önümüzdeki yıllarda göstereceği performans, bugüne dek bildiğimiz ve yapılarımızda uygulamaya çalıştığımız “klasik yağlı boya yöntem ve malzemelerini” yeniden gözden geçirmemize/sorgulamamıza neden olacaktır.

Son Deyiş Yerine:

Kuşkusuz ister yeni yapıda, ister eski yapı onarımlarında olsun, kullanılacak malzeme tür ve cinslerinin seçimi, yapının sağlıklı görevini yapması ve uzun ömürlü olmasını sağlayan ana faktörlerdir. Bu bağlamda tüm yapım faaliyetlerinde kullanılacak malzemeler;
 

  1. Öncelikle geri dönüşümlü olmalıdır. (Doğaya en kısa zamanda geri karışabilen ve zararlı atık bırakmayan...)
  2. Kullanıcı sağlığına zarar vermemelidir. (PVC-Asbest vs. gibi malzemelerin kanser riski taşıması gibi...)
  3. Olası doğal ve doğal olmayan afetlerde (deprem, yangın, sel, terör vs. gibi....) dayanım direncinin yüksek olması gerekir. (New York ikiz gökdelenlerinin yangında çelik konstrüksiyon strüktürlü olması nedeni ile kısa zamanda (1,5 saat) çöktüğü ifade edilmiştir...)
  4. Bulunduğu ortamla yapı fiziği, yapı kimyası ve yapı estetiği olarak uyumlu olmalıdır.
  5. Ve son olarak  yapıda kullanılan tüm malzemeler çevre mimari dokusu ile bütünleşmelidir. (Ahşap yapılar arasında bir çelik yapının, taş yapılar arasında ahşap bir yapının yalnız kalacağı zorlanacağı gibi... Örneğin Mardin taş dekoru içinde çelik konstrüksiyon bir yapı ya da Safranbolu’da tümüyle taş bir yapı gibi...)

Bir restorasyon çalışması olan S.H.P. Yalısında tüm bu kriterler dikkate alınmış ve yapımda özenle uygulamaya yansıtılmıştır. Gelecek yıllar, kullandığımız malzeme ve bunlara ilişkin aldığımız kararların Boğaz rüzgarlarına karşı ne derece dayanıklı olup, olmadığını test etmemize olanak sağlayacaktır.

Kasım 2005
Acar Avunduk / Y.Mimar
 

DİP NOTLAR:

  1. Meşe (Quercus sp. L.): Ülkemizde 18 türü bulunan meşelere hemen hemen her bölgede rastlanabilir. 25 m boya ve 2 m çapa erişebilen geniş tepeli ağaçlardan, 3-5 m boya sahip çalılara kadar değişen türleri vardır. Yaprakları da formları gibi değişkenlik gösterilebilir: loplu, dişli ya da düz kenarlı.  “Palamut” adı verilen silindirik meyveleri bir kadeh içinde yer alır. Türkiye’deki türlerden bazıları: saplı meşe, sapsız meşe, türk meşesi, kasnak meşesi, pırnal meşesidir.
  2. Çam:
    Karaçam (Pinus nigra Arnold): Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık orman kurar, hatta stepe kadar sokulur. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır. 30-35 m’ye kadar boylanabilir. Türkiye’de doğal olarak dört alt türü yetişir: Anadolu karaçamı, Ehrami karaçam, ebe karaçamı ve büyük kozalıklı karaçam.
    Sarıçam (Pinus sylvestris L.): Kuzey Anadolu’nun yüksek dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurmakla birlikte, küçük adacıklar halinde iç ve güney bölgelerimize kadar ulaşır. Adını, ince levhalar halinde ayrılan gövde kabuğunun tilki sarısı renginden alır. Narin gövdeli sivri tepeli ve ince dallı bir ağaçtır. Yetişkin bireylerin boyu 40 m’yi aşar. Kendisine özgü kabuk renginin dışında, iğne yapraklarının kısalığı ve mavimsi yeşil rengi ilk bakışta diğer türlerinden ayırt edilebilecek özellikleridir.
    Kızılçam (Pinus brutia Ten.): Dünyadaki en geniş yayılışı Türkiye’dedir. Esas olarak Akdeniz ve Ege Bölgelerinde geniş orman kurmakla birlikte, Batı ve Orta Karadeniz Bölgesinde de lokal yayılış gösterir. Deniz seviyesinden 1000-2000 m yüksekliğe kadar ulaşır. Işığı seven, hızlı büyüyen bir çam türüdür. 20 m’ye kadar boylanabilir. Kalın ve genellikle koyu kızıl renkteki genç sürgünlerinden dolayı bu adı alır. Genel görünüş olarak yine güney bölgelerimizde yetişen Halep çamına benzer.
  3. Ahşapta 1., 2., 3. sınıf...
    Piyasada satılan kerestede kalitede 1., 2. ve 3. sınıf olarak (budak durumuna, nem durumuna ve malzemenin niteliğine göre) ayrılır. Budağı çok az ve küçük olan ve nem durumu da çok az olan (% 5-7 arası) kereste 1. sınıftır ve bu malzeme daha çok mobilya ve doğrama yapımında kullanılır. 2. sınıf kereste nisbeten daha çok inşaatın (strüktür gövde, karkas, çatı, kaplama vs. gibi) ortamlarında kullanılır. 3. sınıf kereste ise çıkma kereste olup, kalıp işlerinde, çatı kiremit altında vs. kullanılır. Genellikle 1. sınıf kereste kırmızı dalgalı, 2. sınıf yeşil damgalı, 3.sınıf kereste ise siyah damgalı olarak satılmaktadır.
  4. Emprenye etmek: Ahşabın bünyesine zararlı böcek, kurt ve mantar girmesini önlemek için çeşitli kimyasal ve ilaçların (katran yağı, civa klorür, balur tuzları vs. gibi) emilmesini sağlama işlemidir. Emdirmenin önemli yanı, emdirilecek sıvının ahşabın bünyesine iyice girmesini sağlamaktır.
  5. Lamine Kiriş (Tutkallı kiriş): Küçük parçalar halindeki ahşap elemanların fırınlanıp, emprenye edilmesinden sonra güçlü tutkallarla fabrika ortamında bir araya getirilerek, çalışması minimuma indirgenmiş, büyük ebatlı ve daha güçlendirilmiş yapay kereste.
  6. Kıtık:Mobilyacılıkta minder, yastık gibi şeyleri doldurmak için kullanılan keten veya kendir lifleri. Kıtık kartonpiyer yapımında ve bazen de sıvada donatı gibi kullanılır (kıtıklı sıva).

Faydalanılan Kaynaklar:

  1. Mimarlık Sözlüğü / Doğan Hasol
  2. Geleneksel Ahşap Yapılar / Reha Günay
  3. Yapı Elemanı Tasarımında Malzeme / Nihat Aydemir, Erol Gürdal, Leyla Tanacan
  4. Holzbau Atlas Zwei / Julius Natterer, Thomas Herzog, Michael Volz
  5. Holzbau Heute / Franz-Josef Lips-Ambs
  6. Eski Anadolu Mimarlığı / Rudolf Naumann