Tarihin kaydettiği ilk mimar M.Ö. 2635 ile 2595 yılları arasında Firavun Zoser döneminde Mısır’da yaşadığı bilinen İmhotep’dir. Mimar İmhotep’in heykelinin kaidesinde unvanları şöyle sıralanmıştı: “Mısır’ın mühür taşıyıcısı, mabeyn’ci, yüce sarayın yöneticisi, kalıtsal prens, bilgelerin en büyüğü, marangoz, heykeltıraş ve nihayet hekim (doktor) Imhotep…” Neredeyse yarı tanrı ve hatta 26. Hanedanlık tarafından tanrı olarak tanınan mimar İmhotep…
M.Ö. 90’larda, Klasik Çağda, Roma’da Vitrivius ise mimarı ve mimarlığı şöyle tanımlıyordu “Mimar iyi eğitim almalı, kalemi güçlü olmalı, matematik, geometri bilmeli, iyi tarih bilmeli, filozofları iyi izlemeli, müzikten, tıptan anlamalı, hukukçuların düşüncelerini bilmeli, yıldız bilim ve göklerin kuramı ile tanışıklığı olmalıdır.” Vitrivius’e göre mimar sağlam (firmitas), yararlı / işlevsel (utilitas) ve güzel (venustas) bina yapmalıdır.
Ortaçağda, Osmanlı İmparatorluğu’nun altın çağında yaşamış ve 300’ü aşkın eseri ile İmparatorluk topraklarını bir uçtan diğer uca imar etmiş ünlü mimar Koca Sinan’ın vakfiyesinde ise “büyük mühendislerin gözbebeği, kurucuların süsü, ustaların ustası, zamanın gerçeklerinden haberi olanların başı, bu dönem ve bütün dönemlerin Öklid’i, Sultan’ın büyük mimarı…” diye bahsedilmektedir.
Günümüzde ise bana mimarlığı öğreten ve sevdiren çok değerli hocam rahmetli Prof. Dr. Bülent Özer’e göre ise “Mimari = (Bilim + Teknoloji) x Sanattır. Mimar ise bunları uyumlu bir biçimde bir araya getiren/getirebilen kişidir…” diye tanımlanmaktadır.
Benim ve çalışma arkadaşlarımın mimarlıktan ne anladıklarına gelince; Ne Tanrıyız ne de yarı Tanrı… Olağanüstü beceri ve yeteneklerimiz de yok… Her konudan özellikle tıp, hukuk ve astronomiden anladığımız da söylenemez… Böylesi bir yaklaşımın günümüz mimarlık pratiğinde zaten pek yeri de yok… Ancak tüm bunlara karşın işimizi, mimarlık mesleğimizi elimizden geldiğince iyi, doğru ve düzeyli yapmaya çalışıyoruz… Tasarımda, işlevi doğru çözülmüş, çağın gereksinimlerini karşılayan, çağdaş teknik ile çevre değerlerine saygılı, olabildiğince dönüştürülebilir malzeme ile sağlam ve yalın yapılar yapmayı amaçlıyoruz…
Uzmanlık alanımız olan Koruma / Restorasyon ve yeniden işlevlendirme alanında ise, ulusal ve uluslararası kabul gören ilkeler ve etik değerler doğrultusunda çalışmalarımızı yürütmekteyiz… Özellikle tarihi eser onarımlarında ise Anadolu Kapadokya’sının Dam’ı nefes tutar…!” özgün deyişi ile mutlaka yapının yaşamasının, işlevlendirilmesinin şart olduğunu düşünür ve bunu sağlamaya çalışırız…
Ayrıca mimarın önce yakın çevresine, sonra semtine ve nihayet yaşadığı kente ve ülkesine karşı da sorumlu olduğunu düşünür, çevre oluşumuna doğa kadar, insanoğlunun ve özelliklede mimarların katkısının (olumlu/olumsuz) tartışılmaz olduğunu kabul ederiz…