Makaleler< Geri dönün

Mimar Sinan’ın Pek Fazla Bilinmeyen Yapılarından Biri Süleymaniye Tabhanesi

Yapı Dergisi 2004/271, s.77-85

  16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşaa ettirilen külliyelerin en büyüğü ve görkemlisi Süleymaniye Camii ve Külliyesidir. Bu  külliye içinde yer alan tabhane yapısı üzerinde bugüne dek pek fazla durulmamış ve incelenmemiştir. Tabhane ilk yapılış yıllarından 20. yüzyıl başlarına dek yapılış amacına uygun olarak, “düşkünler evi / bakım evi” olarak hizmet vermiştir. 20. yüzyıl başlarında ise önce tabhanenin bu işlevine son verilmiş, sonra da yapı 1983 yılına kadar Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde ise T.C Başbakanlık Osmanlı Arşivleri depo binası olarak kullanılmaktadır. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra tüm kamu yapılarının strüktürel durumunun gözden geçirilmesi ve gerekli görülenlerde ek önlemlerin alınması kapsamında, tabhanenin günümüzdeki durumunun incelenmesi ve değerlendirilmesi gündeme gelmiştir.

Süleymaniye Külliyesi İle Tabhanenin Tarihsel Geçmişine Genel Bir Bakış:2

  1550 – 1557 yılları arasında inşaa edilen Süleymaniye Külliyesi, Osmanlı İmparatorluğu boyunca inşaa edilen külliyelerin en büyüğüdür. Aynı zamanda Osmanlı döneminin en büyük vakıflarından birine sahip bu külliye, Osmanlı klasik dönem mimarisindeki yapı tekniğinin üst düzey örneklerinden birini sergiler. Külliye büyük bir Selatin camii, Evvel, Sani, Salis ve Rabi (Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü) adlarını taşıyan dört medrese, bir darülhadis medresesi, bir tıp medresesi, darüşşifa, bimarhane, hamam, imaret – mekel –darülziyafe, tabhane ve camii avlusunda yer alan Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan türbelerinden oluşur. Tüm bu yapılar topluluğunun inşaası için Eski Saray’ın Haliç’e bakan önemli bir kısmı ayrılmıştır. Arazinin düz olan bölümlerine camii inşaa edilmiş, Haliç ve Vefa‘ya bakan oldukça dik eğimli yamaçlara ise diğer birimler yerleştirilmiştir. Topoğrafyanın aşırı eğimli oluşundan ötürü, yapılar değişik kotlardaki teraslar üzerine yerleştirilmiş ve bu teraslar oldukça yüksek istinat duvarları ile desteklenmiştir. Yaklaşık 7 yıl süren inşaatın 5 yıllık bölümü Süleymaniye inşaat defterleri sayesinde gün be gün izlenebilmektedir. Bu inşaat defterleri ile, 1557 yılında hazırlanan vakfiye de yapım süreci ve yapıların işlevlerine ilişkin ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. 3

  Süleymaniye  Külliyesinde önemli bir yapı grubunun ismi olarak geçen “İmaret” kelimesi, Türkçede  zaman  içinde anlam değişikliğine uğramış ve birkaç farklı anlamda kullanılır olmuştur. İmaret kelimesi eski Osmanlı metinlerinde daha çok harab’ın karşıtı, tersi, şen ve abad olan, imar edilen anlamında kullanılmış, bu bağlamda camii, türbe, medrese hatta kale, hamam, kervansaray gibi yapılara bile zaman zaman, tek tek veya bir bütün olarak imaret adı verilmiştir. Kelimenin en çok bilinen ve kullanılan anlamı ise aşhane / aş evi olup yoksul kimselere, medrese talebelerine, camii, türbe bakıcılarına ve tanrı misafiri (konuklara) yemek pişirilip, dağıtılan yeri ifade etmektedir. Araştırmacılar çoğu kez birbirlerine yakın bu anlamlar nedeni ile kaynakları kullanırken yanılmışlardır. Bazı kaynaklar aşevi anlamındaki imaret kelimesi yerine, darüzziyafe (ziyafet yeri), mekel (geçim yeri, karşılıksız, parasız  yiyim evi), matbah  (mutfak, yemeğin pişirildiği yer) gibi kelimeleri de kullanmışlardır. Bunların hepsi birbirlerine yakın ve benzer anlamlardaki kelimelerdir. Süleymaniye inşaat defterlerinde bile, bu bölüm yapılara bazen matbah, bazen darüzziyafe ve bazen de mekel şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Kısacası bu kelimelerin tümü külliyenin sadece yemek pişirilen ve dağıtılan (ikram edilen) bölümünü tanımlamaktadır.

  Külliyenin bir diğer önemli bölümü ise (ki bizim çalışma konumuz) tabhanedir. Tabhane; zayıf, düşkün, bakıma muhtaç insanlar ile kalacak yeri olmayan yolcuların geçici bir süre konakladıkları bir bölümdür. Gezgin dervişler, hastahaneden yeni çıkanlar, taşradan gelenler, seyyahlar, garip ve yoksul kişiler burada kendilerini toparlayıncaya kadar ücretsiz olarak  konuk edilirlerdi. Her zaman imaretin yanında ve onun ayrılmaz bir parçası olarak kullanılırdı. Tabhaneyi zaman zaman darüşşifa ile ilgili görenlerde olmuştur. Bazı hastalar iyileştikten sonra nekahat dönemi diye nitelendirebileceğimiz geçiş döneminde bir süre burada konuk edilseler bile, yapının darüşşifa ile hiçbir bağlantısı yoktur. Süleymaniye  Tabhanesi, Mimar Sinan ile ilgili bazı araştırmalarda kervansaray olarakta anılmıştır. Bu büyük bir olasılıkla kaynakların yukarıda da değindiğimiz gibi, ya  yanlış değerlendirilmesinden, yada karıştırılmasından ortaya çıkmaktadır. Tabhanenin işlevi konusundaki en kesin ve aydınlatıcı bilgi  bugün avluda yer alan mermer kitabedeki yazıdır. İnsan suresi 9. Ayetten alındığı belirtilen bu yazıda aynen şöyle denilmektedir: “Biz sizi Allah rızası için besleyip doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz...”
  
Süleymaniye, inşaat defterlerinin bazı bölümlerinde kesin bir dille tabhaneden bahsedilmektedir. 1554 yılında tabhane inşaatında görevli “bennalara” 4 yapılan ödemeler görülmektedir. Aynı yılın sonunda 528 işgünü çalışan “surbgerlerin” 5 yapının kubbelerini de kurşunla örttükleri anlaşılmaktadır. 1555 yılı Haziran ayında tabhane oda  kapılarının mermer aksamının yontulmasına  başlanılmış, hela sahanlığının döşenmesine, hücrelerin musandıra, ocak ve döşemelerin yapılmasına da bu sırada devam edilmiştir. Tabhanenin de içinde bulunduğu ve bazı kaynaklarda “İmaret-i  Amire” olarakta geçen bu yapılar topluluğu, vakfiyeye göre güvenilir bir idareci, din görevlisi, emin, salih, yiyecek-içecek malzemesinin temininden ve diğer tüm idari işlerden  sorumlu bir şeyh tarafından yönetilmekteydi. Yine bu şeyh ile birlikte yaklaşık 50 kişi yemek hazırlanan imaret bölümünde görev yapmakta, tabhaneyle ise sadece 5 kişi ilgilenmekteydi...

Tabhanenin Günümüzdeki (Ekim 2002) Durumu Ve Rölöve Tespitleri:

  Tabhane bugün Süleymaniye Camiisinin kuzeybatısında, İstanbul İl Müftülüğünün karşısında yer almaktadır. Tasarlayan ve yapımını gerçekleştiren mimarı Koca Sinan’ın türbe ve mezarına yaklaşık 30 metre uzaklıktadır. Yanındaki diğer imaret yapıları ile birlikte uzunca bir bahçe  duvarının arkasında yer almaktadır. Gösterişli bir kapının yer aldığı bu bahçe duvarından içeri girildiğinde, büyük ve görkemli bir revaklı avlu  etrafında dizilmiş hücre şeklindeki odalardan oluşan ahenkli bir mimari ile karşılaşılmaktadır. Avlu girişindeki tonozlu geçişin üstü çift cidarlı bir soğan kubbe ile diğer tüm hücre (oda) ve eyvanların üstü ise (yer yer ölçüleri değişmekle beraber) normal kubbelerle kapatılmıştır.

  Yapının tüm dış duvarlarında  galvanize demir kenetli kesme küfeki taşı, kemer ve kubbelerinde ise klasik tuğla kullanılmıştır. Hücrelerin kapı ve pencere sövelerinde, avlu duvar kaplamalarında, çörtenlerde ve avlunun açıkta kalan yer döşemelerinde mermer kullanılmıştır. Değişik renk ve malzemelerden oluşan revak sütunları ile avluda kullanılan değişken ebatlı mermer döşemelerin buraya başka yapılardan getirildiği ve “devşirme”  malzeme olarak kullanıldığı görülmektedir. Özellikle renkli mermer döşeme kaplama ile avluda çeşitli geometrik motifler yapılarak, tabhaneye  gösterilen özen vurgulanmak istenmiştir.

  Revaklı avlunun sütun başlıklarında ise Marmara mermerinden yontma tekniği ile yapılan ve döneminin en özenli işçiliklerinden  birini sergileyen mukarnas başlıklar son derece ilgi çekicidir. Ayrıntılar dikkatle incelendiğinde her birinin ayrı ustalar tarafından yontulduğunu ve çoğunda da ustaların imzası ya da sembolü olan motifleri (gül, karanfil, vazo vb. gibi) görebilmekteyiz.

  Tabhane yaklaşık 500 yıllık geçmişinin izlerini mimarisinde, yapı malzemelerinde ve genel görünümünde taşımakla beraber strüktürel olarak bugün oldukça iyi durumdadır. Onca İstanbul depremine ve yangınına ustalıkla göğüs germiş, önemli bir yara almadan günümüze dek özgün haliyle ulaşmıştır.

  Doğal afet ve koşullardan fazlaca etkilenmeyen, ancak insan eliyle (yanlış kullanım ve gerekli özenin gösterilmemesi sonucu) yapının bugün ne hale getirildiğinden bahsedilecektir.

  Orta avlunun üstü 20. yüzyıl  başlarında çelik konstrüksiyon bir çatı ile tamamen kapatılmış ve bunun sonucu hepsi birer sanat eseri olan celi sülus kitabe yazıları paramparça edilmiştir.

  Yine bu dönemde kapatıldığını düşündüğümüz avlunun revaklı kısmı için tüm avlu kemerlerinde ankraj delikleri açılmıştır.

  Daha sonra ise revaklı ve eyvanlı avluların mekan olarak en güzel ve zevkli bir örneğini oluşturan bu yapının tüm eyvanları demir doğrama ile kapatılmıştır.

  Bu arada kim tarafından ne zaman ve hangi amaçla sökülüp nereye götürüldüğü bilinmeyen avlunun özgün fiskiyeli havuzu kaldırılmış ve yerine son derece basit düz mermer plakalarla yeni bir mermer havuz yaptırılmıştır.

  Yapının bugün kuzeybatı cephesinde çatı örtüsündeki yaklaşık 10 m2’lik bir bölümünde kurşun çatı örtüsü tamamen kalkmış ve yağan yağmur suları olduğu gibi bina içine sızmaktadır.

  Çatıda yer alan ve özgün olmadığını düşündüğümüz bacaların çoğu kırık ve yıkılmak üzeredir. Yakın dönemde üzerlerine konulan metal kapaklar ise tamamen paslanmış ve çürümüştür.

  Çatı kubbelerindeki mermer alemlerden ikisi bütünüyle kırılmış bir kaçında ise ciddi çatlaklar mevcuttur.

  Tabhanenin arka avlusundan (bodrum kat) girildiğinde sol tarafta bir kapı ve iki penceresi ile birbirine geçişli iki odalı bir bodrum katı bulunmaktadır. Geçmişe yönelik araştırmalarda somut bir belgeye ulaşamamakla beraber, söz konusu mekanların karşılarında yer alan ahırların varlığı ve bu mekanların da ya ahırlarla, ya da onların bekçisi, seyisi gibi konularla ilintili olması gerektiğini akla getirmektedir. Bu bölüm kuşkusuz yapının da en bakımsız ve harap bölümüdür. Kapı, pencere hiç yoktur, sıvaları tamamen dökülmüştür.

  Her iki avlu kapılarının (alt ve üst avlu) sac kaplama kısımları paslanıp, çürümeye başlamıştır.

  Revaklı avluda, açık kısımda yer alan mermer kaplamaların genel olarak iyi olduğu, revaklarda yer alan küfeki döşemenin ise kısmen çatlayıp, ufalandığı ve onarılması gerektiği saptanmıştır.

  Dış cephelerde, özelliklede kuzey cephesinde duvarlarda göreceli olarak yıpranma, aşınma, ve küçük çatlaklar  bulunmaktadır. Gerek bu cephede ve gerekse diğer cephelerin önemli bir bölümünde yapıya zarar verici mantarlaşma, yosun oluşumu ve yabani bitkiler görülmektedir.

  Yine dış cephelerde 1950’li yıllardaki onarımın izleri açıkça okunmaktadır. Bu dönemde cephelerdeki tüm küfeki pencere söve ve lentoları Marmara mermeri olarak yenilenmiştir. İyi niyetli olarak yapıldığını düşündüğümüz bu malzeme değişikliği, kanımca cephelerdeki malzeme, renk ve doku (tekstür) uyumunu tümüyle ortadan kaldırmıştır.

  Kuzey cephesindeki hücre pencere doğramaları çift kat olarak düzenlenmiştir. Bu doğramaların detayları ve malzemenin niteliği incelendiğinde bunlarında yakın dönem (1950’li yıllar) ürünü olduğunu söylemek olasıdır. 16. yüzyılda pencereli camlı doğramanın yerine kullanılan ahşap kapak veya kepenklerinden ise sadece menteşe yuvalarına rastlanılmıştır.

  Yapı bünyesinde kullanılan tüm demir aksamın (lokmalı demir parmaklık, gergi demirleri, sac kaplamalar vb. gibi) korozyon nedeni ile paslanıp inceldiği, yada bağlı olduğu kısımları çatlatıp, kırdığı saptanmıştır.

  Tabhanenin genel görünümündeki ciddi sorunlardan birisi de (bir çok tarihi yapıda sık sık karşımıza çıktığı gibi) tesisat boru ve kanallarının yarattığı görsel kirliliktir. Bu boru ve kanallar hiçbir özen gösterilmeksizin uygun olmayan yerlerden ve hatta yer yer yapı strüktürüne zarar verecek şekilde geçirilmiştir.

  Mekanik Tesisat ve Elektrik sistemleri açısından da yapı tümüyle çağ dışı kalmıştır. Mevcut kazan dairesi toprak altında olup, su basmıştır, bu nedenle hiçbir şekilde çalıştırılamamakta ve yapı ısıtılamamaktadır. Elektrik tesisatı ve yangın söndürme sistemleri ise kısmen çalışır durumda olmakla beraber, onlar da yetersizdir.

  Mevcut tuvaletler günümüz konforundan uzak, kullanılamaz durumdadır.
  Giriş bahçesi, yan bahçeler ve alt bahçe bugün bahçe görünümünden çok uzak, bakımsız arsa durumdadır.

  Yapının son yıllarda (1983’ten günümüze) Başbakanlık Osmanlı Arşiv Depo Binası olarak kullanımı da hem böylesi  bir  anıtsal yapının mimarisi ile hiç örtüşmemiştir. Kullanım için yapılan müdahaleler yapıya zarar verici nitelikte olmuştur. Örneğin hücre odalarına asma tavan yapılması, döşemelerin ahşap veya PVC ile kaplanması, kemerlerden ve ocaklardan her türlü tesisat boru ve kablolarının geçirilmesi gibi...Yine hücre içlerine yerleştirilen arşiv rafları devrilmesin diye   duvarlara çelik elemanlar ile tutturulmuştur. 4-5 metreye ulaşan depo rafları ise tüm mekanların bütünlüğünü ve görsel zenginliğini algılamayı engellemiştir.

  30 Ekim 2002 tarihinde Mimar Koca Sinan’ın Süleymaniye Tabhanesi ana hatları ile işte bu haldedir. (Bknz. Rölöve ve Rölöve fotoğrafları)

Tabhanenin İlk Yapılış Yıllarından ( 1557’den Günümüze Değin Ekim 2002’ye Kadar) Geçirmiş Olduğu Yapısal Ve İşlevsel Değişimler (Restitüsyon Proje Önerisi 16. Yüzyıl)

  Yaklaşık beş asırlık bir yapı olan tabhane konumu ve işlevi çok önemli olmasına karşın, pek fazla işlenen ve incelenen bir yapı olmamıştır. Kuşkusuz bu tutum bir bakıma yapının da yararına olmuş ve yapı 20. yüzyıl başlarına dek büyük ölçüde özgün halini koruyabilmiştir. (Bknz. Süleymaniye Camii ve Külliyesi gravürü  16. yüzyıl Peter Coeck Von Aelst Türk’ in MDXXXIII’den)

  Yapının  Osmanlı Dönemi boyunca İstanbul’da oluşan deprem ve yangın gibi doğal afetlerden pek fazla etkilenmediği bilinmektedir. Kayda değer tek etkilenme 1660 yılındaki büyük İstanbul yangınında kubbe kurşunlarının erimesidir. Bu ve benzeri hasarlar ise vakıflarının zenginliği sayesinde hemen giderilmiştir.

  20. yüzyıl başlarında (1911) hükümet tabhanelerin işlevlerine son verir ve yapı 1913’te Seyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi tarafından imaret ile birlikte İslam Eserleri Müzesi (Evkaf-ı İslamiye) haline getirilir.

  1914-1918 tarihleri arasında ise askeri amaçlı depo olarak kullanılır. Büyük bir olasılıkla eyvanlar ve revaklar bu  dönemde demir doğrama ile kapatılmıştır.

  Cumhuriyetin ilk yıllarında, tabhanenin orta avlusunun üstünün çelik bir çatı ile kapatıldığı anlaşılmaktadır. (Bknz. Wiener Müller sayfa: 476) Bu dönemde avlu duvarlarında bulunan mermer kitabelerde kazınmış ve yer yer kırılmıştır.

  1950-1960 yılları arasında tabhane dönemin anlayışı ile restore ediliyor. Avlunun üzerindeki anlamsız çirkinlikteki çelik çatı kaldırılıyor. Ancak yapılan tahribatın izleri kalıyor.

  Çatı kubbe kurşunları onarılıyor, bacalar yenileniyor ve üstlerine kesik piramit şeklinde sac külahlar geçiriliyor. Dış cephe duvarlarında ise kısmı onarım ve yenilemeler yapılıyor...

  Yapı 1983 yılına kadar Türk İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Türk İslam Eserleri Müzesinin Sultanahmet’teki İbrahim Paşa Sarayına taşınması ile tabhane T.C Başbakanlık Osmanlı Arşivleri genel müdürlüğüne depo olarak veriliyor.

  Mimar Sinan’ın yapısı olması nedeni ile Süleymaniye inşaat defterlerinde tabhane ile ilgili bilgi ve belgelere ulaşılıyor. Ancak salt tabhaneye yönelik bilgiler sınırlı... Eski fotoğraflar 1850’li yıllara kadar ancak ulaşabiliyor. Daha gerilere gidersek, gravür,resim, taş baskı vb. gibi belgelerde ağırlık, doğal olarak hep yanı başındaki görkemli Süleymaniye Camiine verilmiş. Tabhaneye dönüp bakan pek yok gibi...  Tüm bu olumsuz veri ve bilgilendirmelerin ışığında tabhanenin 16. Yüzyıldaki (özgün) haline ilişkin şu özellikleri sıralayabiliriz:

  Genel hatları ile yapının strüktürü bugün özgün halini korumaktadır. Kayda değer tek önemli değişiklik, pencere söve ve lentoları ilk yapılış yıllarında küfeki taşından yapılmış iken, 1950’li yıllardaki onarımlarda, bu sövelerin büyük bir çoğunluğunun Marmara mermerine dönüştürülmüş olmasıdır.

  Özgün yapıda revaklı avluda yer alan beş eyvanın da avluya bakan cephelerinin açık olduğu anlaşılmaktadır. Eyvanların kapatılması ile Sinan’ın yaratmak istediği mekansal zenginliklik tümüyle ortadan kalkmıştır.

  Yine bu avlu ortasında, yapının mimarisine yakışır özenli işçilikli mermer bir fiskiye / şadırvanın varlığı kaçınılmazdır. Onca titiz araştırma ve soruşturmalara karşın fiskiyenin izine ve kalıntılarına ulaşılamamıştır.

  Revak altlarında yer alan oturma sekileri ile hücre odalarının yer döşemesi altıgen petek tuğla, revakların diğer kısımları ile eyvanların yer döşemesi ise küfeki taşıdır.

  Her hücrede ısıtma için bir ocak bulunuyor ve yapı tümüyle bu ocaklar vasıtasıyla ısıtılıyordu. Hücre girişlerinde mekanı hava akımınına karşı koruyan, küfeki taşından yapılmış basık kemerli rüzgarlıklar bulunmaktaydı.

  Hücrelerin alt pencerelerindeki  camlı doğramaların ilk yapılış yıllarında (16. Yüzyıl) olmadığı, bunların yerine mevcut kapıların malzeme ve  görüntüsüne uygun kündekari tekniğinde ahşap kapak ya da kepenklerin kullanıldığı bilinmektedir. Pencere boşluklarında bu kapakların menteşe yuvaları halen mevcuttur.

  Arka avluda (bodrum kat) ahırların hemen karşısında yer alan seyis, bakıcı veya bekçi odaları 16. yüzyıl  anlayışına uygun olarak restitüe edilerek, düzenlenmiştir. Kuşkusuz bu avludan giren ve hayvanını seyis’e, bakıcıya bırakan 16. yüzyıl insanı avlu merdivenlerini kullanarak yukarı tuvaletler bölümüne çıkmakta, oradan da avlu ana kapısından tabhaneye girerek yaşama katılmaktaydı...

  Çatı bacaları için uzun araştırmalar yapılmış ve çeşitli baca tip ve mimarileri gözden geçirildikten sonra özgün baca olarak üst konik kısım (külah) kurşun örtülü, altı ise dikdötgen kesitli küfeki taşından olmak üzere önerilmiştir.

  Kısacası tabhane restitüsyon proje önerisi, ilk yapılış yılları olan 16. yüzyıl mimari görünüm ve çizgileri esas alınarak hazırlanmıştır. (Bknz. Restitüsyon Projesi)

Restorasyon Kararları Ve Bu Doğrultuda Hazırlanan Restorasyon Projesi:

  Çağdaş restorasyon kuramı anıtsal yapıları restore ederken uygun işlevin verilmesini ve bunu sağlarken de olabildiğince minimal değişikliğin yapılmasını zorunlu kılar. Sinan’ın anıtsal yapılarından biri olan Süleymaniye Tabhanesinde de kanımca izlenilmesi gereken yol bu olmalıdır. Bu bağlamda, 2004 ‘de yapacağımız restorasyon çalışmalarında, yakın dönemde yapılan bilinçsiz onarımının sakıncalarının giderilmesi ile yanlış kullanım sonucu oluşan ve yapıya zarar verici nitelikteki uygulamaların düzeltilmesi amaçlanmıştır.

  Öncelikli olarak işlevi ele alacak olursak tabhanenin bugün depo olarak kullanılması sakıncalı olup, en kısa zamanda boşaltılmalıdır.  

  Restorasyon çalışmalarının başında avludaki eyvanları kapatan demir doğramaların kaldırılması gelmektedir. Demir doğramaların kaldırılması ile hem görkemli mukarnaslar açığa çıkacak ve hem de avlu, Sinan’ın tasarım aşamasında düşlediği mekansal zenginliğine tekrar kavuşacaktır.

  Yakın dönem onarımları sırasında döşenen ahşap ve PVC döşemeler, alçı asma tavanlar tamamen kaldırılmaktadır. Odaların yer döşemelerinde kullanılan özgün altıgen petek tuğlalar açığa çıkarılmaktadır.

  Avlunun revaklı kısmındaki yıpranmış, küfeki döşemelerin önemli bir kısmı benzer malzeme ile yenilenmektedir. Açık kısmının mermer döşemeleri  ise aynen korunmakta, özgün fiskiyeli havuz / şadırvan bulunana kadar yeri boş bırakılmaktadır.

  Yapının çatısında eskimiş veya yerinden kalkmış kurşun örtüler, kırık baca ve alemler yenileniyor. Tüm cephelerde ve çatının bir kısmında görülen yabani bitki, mantar ve yosun oluşumları zemine zarar vermeyen uygun yöntemlerle temizleniyor.

  Yine cephelerde görülen tümüyle kırık çatlak ve yıpranmış taşlar çürütülerek, benzer renk ve dokudaki küfeki taşından olmak üzere yenileniyor. Derzler ise benzer malzeme ile yeniden onarılıyor.

  Gerek cephelerde ve gerekse revaklı avluda yer alan tüm demir aksam (pencere parmaklıkları, gergi demirleri, kapı sacları) korozyona karşı antipas sürülerek, yeniden boyanıyor.

  Bir kemer başlangıcında görülen ve gergi demirinin paslanıp genişlemesi sonucu oluşan çatlak, uygun kimyasallar ile onarılıyor. Yine bu sütunun kaidesinden kesilerek çıkarılmış bronz bilezik diğer örnekleri gibi aynen yapılıp yerine takılıyor.

  Bodrum katta (alt avlu) yer alan ve tümüyle harap durumdaki iki oda (seyis ve bekçi odaları) kapıları ve pencereleri ile tamamen yenilenerek, restore ediliyor. Yine bu avludan üst kata tuvaletlere çıkan ve bir dönemde yıkılarak kaldırılmış merdivenler, küfeki taşından masif olarak yeniden yapılıyor.

  Üst avluda yer alan iki kitabenin biri, eksik kısımlar tamamlanarak, okunur hale getiriliyor. Diğeri ise tahrip edilme döneminin izlerini belgesel olarak taşıması açısından bugünkü haliyle aynen korunuyor.

  Tabhanenin ön bahçesinde ve yer altında gömülü olarak yapılan ve yer altı suları bastığı için kullanılamayan eski kazan dairesi tamamen iptal edilip, yeri toprakla dolduruluyor. Yeni tesisat merkezi, WC’ lerin önündeki bölüme demontabl (takılıp, sökülebilen) çelik konstrüksiyon olarak yeniden inşaa ediliyor.
  
  Aydınlatma donanımı ve yangın önlemleri günümüz koşullarına uyarlanıyor.

  Bahçe düzenlemesi ise anıtsal yapıya yakışır şekilde yaya yolları, çiçek ve çimen alanları  düzenlemesi ile yeniden yapılıyor.

Son Söz Yerine:

      1) Anıt eserlerde (ki Süleymaniye Külliyesi Tabhane yapısı bunlardan biridir) birinci ve en önemli adım yapıya nasıl bir işlev verileceğidir. Bugünkü depo kullanımı yapının mimarisi ve anıtsallığına uygun değildir. Yapıya verilecek işlev yapıyı hem yıpratmamalı ve hem de zaman zaman kullanılarak yaşatılmasını sağlamalıdır. Bu da kısmen müze kısmen sanat galerisi / enstitü gibi düşük yoğunluklu kullanımı akla getirmektedir. Örneğin bu yapı bir Mimar Sinan Müze Enstitüsü olarak düzenlenebilir. Sinan’ın yaşamı, tüm eserlerinin çizim ve fotoğrafları, maketleri, mimarlık tarihi ve sanat tarihine katkıları bu mekanda anlatılabilir. Multivizyon gösterileri yapılabilir. Yılın belirli günleri veya haftası seçilip, çeşitli etkinlikler (seminer, sergi vb. gibi) düzenlenebilir. Zaten Sinan’ın mezarı ve türbesi de tam bu yapının hemen karşısında yer almaktadır. Osmanlı Devletinin yükseliş dönemine sayısız eseri ile damgasını vurmuş ve asırlardır eserleri ile övündüğümüz Mimar Sinan’a ait çağdaş batıda bir çok örneklerini gördüğümüz gibi, bu enstitü / müzenin kurulması ve etkinliklerle yaşatılması her halde bu toplumun vefa borcu olarak hiç de fazla olmasa gerek... 

      2) Proje çalışmaları (Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon) Mimar Sinan’ın anıt eserine yakışır bir özen ve duyarlılıkla hazırlanmıştır. Ancak sık sık yinelediğimiz gibi bu tür önemli restorasyon çalışmalarında projelerin düzeyli hazırlanması kadar uygulamanın da  çeşitli disiplinlerden uzman kişi ve ekiplerce yapılması ve her aşamasının  denetlenmesi mutlak bir zorunluluktur. Aksi takdirde, bu güne dek bir çok örnekte ve yine bu yapının önceki onarımında da  gördüğümüz gibi, çağdaş bilimsel restorasyon  anlayışından  uzak, onarılmaz yanlışlarla dolu restorasyon çalışmalarına tanık olmamız kaçınılmazdır. Kuşkusuz Mimar Sinan’ın tabhanesinin bu tür özensiz ve bilim dışı restorasyonlara bir kez daha deney olmasının, sanırım kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur...

Acar Avunduk / Mimar /İst. Maslak -Şubat 2004 


DİPNOTLAR:

1.  TABHANE:
a) Soba ,ocak ,mangal vs. ile ısıtılmış kış odası,
b) “Tab” farsça da güç,kuvvet anlamına gelmektedir. Buna göre “Tabhane” güç ve kuvvetin kazanıldığı yer demektir. Eskiden hastahanelerden çıkan nekahat dönemindeki yoksul ve güçsüz kimselerin iyileşinceye, kendilerini toparlayıncaya kadar oturdukları, hayrat yapılara “tabhane/ tavhane” denirdi. Taşradan iş bulmak için gelen yoksul kimseler, gezginler, dervişler ve bakıma muhtaç kimsesiz kişiler tabhanede kalırlardı. Konuklar tabhanede yatıp, kalkar ve tabhanenin hemen yanı başında bulunan imarethanelerde (aşevi) yiyip, içerlerdi. Tüm bu hizmetler içinde hiçbir ücret ödenmezdi. Tabhanelerin  tarihsel gelişimine bakacak olursak, önceleri camii içinde “zaviye” adını alan odalar halinde iken sonraları camiye bitişik bölümler haline dönüşmüştür. Özellikle Mimar Sinan döneminde tabhaneler camiiden tamamen ayrılarak bağımsız yapılar olarak tasarlanmış ve hatta üst düzey kişilere otel gibi hizmet verir  hale gelmiştir. İstanbul’da en önemli örnekleri; Fatih, Yavuz Sultan Selim, Beyazıt ve Süleymaniye Camii Tabhaneleridir. 

2. Süleymaniye Tabhanesinin tarihçesi ve geçmişe yönelik belgesel araştırmaları değerli  
Sanat Tarihçisi H. Fehmi Yılmaz tarafından hazırlanmıştır.

3. 
a) Süleymaniye Camii ve Külliyesi inşaat defterleri:
Süleymaniye Camii ve inşaatı hakkında ayrıntılı bilgi ve belgeleri içermektedir. 5 yıl 7,5 aylık büyük bir bölümünü (Mayıs 1553- Şubat 1557) Ö. L. Barkan tarafından dilimize çevrilmiştir. Ankara 1972-1979 Cilt I. ve  II.
b) Süleymaniye Camii ve Külliyesi Vakfiyesi:
Camii inşaatının bitirilmesinden 5 ay önce camii ve Külliyenin bakımı ve işlemesi için hazırlanan vakfiyedir. (6 Mayıs 1557 tarihinde hazırlanan bu vakfiyeye göre 221 köy, 30 mezra, 7 değirmen, 2 dalyan, 2 iskele, 2 çiftlik, 2 ada ve 5 köyün mahsulü bu harcamalar için vakfedilmiştir. Bu vakıflardan sağlanan yıllık yaklaşık 850-900.000 akçelik bir gelir sağlanıyor ve bu gelirle camii ve külliyenin bakım onarımı ile diğer hayrat giderleri karşılanıyordu. 

4. Benna:
Duvarcı, yapı işleri ile geçinen, uğraşan kimse, kalfa demektir.

5. Surbger: Farsça kökenden gelmektedir. Kurşuncu ustası, kurşun levha üreten ve döşeyen ustalara verilen eski isimdir.

 

KAYNAKÇA

Dr. E. Füsun ALİOĞLU, Geleneksel Yapı Elemanları, İstanbul 1991
Zeynep AHUNBAY, Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon,  Yem Yayınevi - İstanbul 1996
Ömür BAKIRER, “ Süleymaniye Camii, İç Avlusunda Zemin Kaplaması”, Uluslararası  Mimar Sinan Sempozyumu Bildirileri, Ankara 24-27 Ekim 1988, Ankara 1996
Ömer Lütfi BARKAN, Süleymaniye Camii ve İmareti inşaatı (1550-1557), I. cilt Ankara 1972
Ömer Lütfi BARKAN, Süleymaniye Camii ve İmareti inşaatı (1550-1557), II. cilt Ankara 1979
Tanju CANTAY, Süleymaniye Camii, İstanbul 1989
Osman ERGİN, Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstanbul 1939
Doğan HASOL, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, Yem Yayınevi, s. 76, 431
Doğan KUBAN, Sinan’ın Sanatı ve Selimiye, Tarih Vakfı Yayını - İstanbul 1997
Doğan KUBAN, Kent ve Mimarlık Üzerine İstanbul Yazıları, Yem Yayınevi – İstanbul 1998
Doğan KUBAN, Tarihi Çevre Korumanın Mimarlık Boyutu, Yem Yayınevi – İstanbul Kasım 2000
Abdullah KURAN, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986
Kemal Edip KÜRKÇÜOĞLU, Süleymaniye Vakfiyesi, Ankara 1962
Meydan Larousse Ansiklopedisi, Meydan Yayınevi, 11. Cilt, s. 815,820,821
Tahsin ÖZCAN, Klasik Dönem Osmanlı İmaret Sisteminin İktisadi İşleyişi, Marmara Üniversitesi, İktisat Tarihi Anabilim Dalı, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul 1991
Mehmet Zeki PAKALIN, “İmaret”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
II. cilt, İstanbul 1993, s. 61-63
Mehmet Zeki PAKALIN, “Tabhane”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
III. cilt, İstanbul 1993, s. 369
Stefonos YERASİMOS, Süleymaniye, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 2002
Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topağrafyası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001

Proje Müellifi
Acar Avunduk
(Rölöve-Restitüsyon ve Restorasyon Projeleri)

Proje Grubu
F. Didem Aydoğan, Füsun Karadağ, İnci Yalçın, Selda İncekara, Özlem Duran

Onarım ve Güçlendirme Raporu
Prof. Dr. Feridun Çılı, Araş. Gör. Haluk Sesigür

Elektrik Projesi
HB Elektrik Proje ve Müşavirlik San. ve Tic. Ltd. Şti.

Tesisat ve Mekanik Projesi
Ersa Ltd. Şti.

Tarihçe ve Bezeme Analizi
H. Fehmi Yılmaz

Malzeme Analizleri
Kültür Bakanlığı Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı

Malzeme Araştırmaları
Nilüfer Uluer

Geoteknik İncelemeler
Kaya Mühendislik Müşavirlik Taahhüt Tic. Ltd. Şti.

İşveren  
T.C. Başbakanlık / İst. Bayındırlık Ve İskan Müd.

Proje Alanı
2753.46 m2

Yapı Alanı
2257.46 m2

Proje Tarihi
2002

Fotoğraflar: Acar Avunduk