Makaleler< Geri dönün

Mevcut Mimari Proje İhale Yasası, Yönetmelikleri ve Şartnameleri Üzerine Görüşler

Mimarlık Dergisi - s.362, s.46, 47, 48, 49

MEVCUT MİMARİ PROJE İHALE YASASI VE YÖNETMELİKLERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLER:

“Özellikle T.K. ve T. Varlıkları bağlamında…”

GİRİŞ:

Ülkemizde yakın yıllara kadar (2000’li yıllar) anıt eser restorasyonları çoğu kez projesiz, el yordamı ile alaylı müteahhit ve taşeronlar tarafından yapılmakta veya yetişebildiği oranlarda da idarenin kontrolleri denetiminde yürütülmekte idi. Bu bağlamda çok az iyi örneğin dışında yapılan restorasyonların çoğu ne yazık ki “restorasyonla tahribatın” ilginç örneklerini oluşturmuşlardır. 2003/2004 yılından itibaren ise “projeli restorasyon” çalışmalarına başlanmış ve ülke genelinde yüzlerce proje ihalesi yapılmış ve projelere ciddi miktarlarda kaynak aktarılmıştır. Ancak Kurul Kararları alınıp, onaylı projeler ilgili idarelere (Vakıflar Genel Müdürlüğü, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, il Özel İdareler, Yerel Yönetimler vb. gibi) teslim edilince, müellif mimarların konuyla ilişiği kesilmekte ve hatta idareler çoğu kez daha işin başında sözleşme aşamasında mimarın tüm telif haklarını özel bir muvafakatname ile elinden alınmaktadır. Bunun sonucu ise müellif mimarlar uygulama sürecinde tümüyle devre dışı kalmaktadırlar.

Bu yöntemle proje müelliflerinin ilgili yasa, yönetmelik ve mevzuattan doğan tüm telif hakları ortadan kaldırıldığı gibi yine ilgili mevzuatta yer alan ve Mimarlar Odasının 40/50 yıldır örgütlü mücadele ile sürdürdüğü ve meslektaşlarına binbir güçlükle kazandırdığı Mimari Mesleki Uygulama Kontrollüğü (M.U.S.) hizmeti hiçbir biçimde tanınmamakta ve bu hizmet uygulama sürecinde kesinlikle yaptırılmamaktadır. Daha ilginci, yazımızın ileriki bölümlerinin ayrıntılı biçimde göreceğiniz gibi son dönem büyük yapı şantiyelerinin hiçbirinin tabelasında hem restorasyon ve hem de yeni yapımlarda müellif mimarın adı hiç geçmemekte projeyi yapan müellif mimar / mimarların adı yazılmamakta ve mimarın adı “yok” sayılmaktadır…

TELİF HAKLARI AÇISINDAN:

Konuyu ayrıntılı biçimde irdeleyelim…Yürürlükteki Tüm Telif Hakları Yasa Yönetmelik ve mevzuatı aksini belirtse de günümüzde proje ihale şartnamelerinde şaşırtıcı biçimde aşağıdaki maddeler yer almaktadır.

Örnek 1: 29/07/2010 tarihli Divriği Ulu Camii Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon Proje İhalesi (T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı – İşi İhale Eden Kurum)
38.6.
Bu ihale konusu işe ait bütün belgeler, dokumanlar, bilgiler daha sonraki uygulamalarda kullanılmak üzere İdare tarafından satın alınmış ve projelere ait tüm işleme, çoğaltma, yayma, temsil, umuma iletme, fikri ve müelliflik hakları; söz konusu belge, bilgi ve dokümanların yayın hakkı İdare ile birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir. Ancak proje müellifi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yazılı izni ile projeyi yayınlama hakkını alabilir.

Örnek 2: 02/03/2011 tarihli Bursa Cumalıkızık Mah. Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon Proje İhalesi (Yıldırım Belediyesi – İşi İhale Eden Kısım)
34.1.
Bu hizmet ihalesi kapsamında elde edilecek projelerin tüm fikri ve müelliflik hakları idarenin sayılacaktır. İdare bu projeler üzerinde her türlü kullanım, düzeltme, değiştirme hakkına sahip olacaktır. Yüklenici hizmetin sonuçlandırılmasından sonra bu projelere ilişkin herhangi bir hak talebinde bulunmayacaktır. Uygulama esnasında oluşabilecek her türlü proje ve detay değişikliği idarenin istemesi halinde yüklenici tarafından bilabedel yapılacaktır.

Hele 1. Örneğin, Fikir ve Sanat Eserleri Yasasını hazırlayan ve çıkaran T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının olması çok daha çarpıcı ve ilginç bir paradoksu ortaya koymaktadır.

PROJE MÜELLİFLERİNE MESLEKİ UYGULAMA KONTROLLÜĞÜ “M.U.S.” YAPTIRILMIYOR:

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun halen yürürlükte olan 680 sayılı ilke kararına rağmen restorasyon uygulamalarında hiçbir müellif mimara Mesleki Uygulama Kontrollüğü (M.U.S.) yaptırılmamakta ve müellif mimar tamamen devre dışı bırakılmaktadır. Oysa yüksek Kurul İlke kararına göre “Uygulamanın müellif mimar tarafından denetiminin yasal ve mesleki bir sorumluluk olduğu” açıkça belirtilmektedir. (Bkz. 680 Sayılı İlke Kararı)

İlgili idarelere bu tasarrufun nedeni sorulduğunda ise genellikle proje hazırlayan mimarların yetersiz veya deneyimsiz olduğu ifade edilerek bu görevin yaptırılmadığı veya yaptırılamadığı belirtilmektedir. Böylesine bir yaklaşım tümüyle kabul edilemez bir yaklaşım olmalıdır. Projeyi yaptırıp, ona göre restorasyon çalışmalarının onaylı projeye göre yürütülmesini sağlıyoruz ve sonra da müellif mimara (M.U.S.) hizmetini güvenip, veremediğimizi belirtiyoruz. Bence büyük bir paradoks bu… İdareler ya işi proje hazırlama işini... ki bence bu yapım sürecinin en önemli bölümü de bu olsa gerek, önce deneyimli, birikimli işin ehli kimselere verecek veya bunun alt yapısını hazırlayacak, hazırlanan bu düzeyli projeye göre uygulamayı yürütecek ve bu süreçte de mutlaka ama mutlaka aylarca araştırmalar yapıp, çalışarak işin en ince ayrıntısına kadar girmiş proje müellifini uygulama aşamasında da devreye, sokup yapım çalışmalarına katkıda bulunmasını ve denetlemesini sağlayacak… Ayrıca proje müellifi yapım ya da onarım aşamasında tüm gerekli revizyonları yaparak, yapım çalışmalarının sağlıklı surdürülmesini temin ederek. Nihayetinde restorasyon veya yeni yapım sonunda as – built projesi / kesin yapıldı projesi ve raporları ile son noktayı koyacak… Sanırım 680 sayılı ilke kararında asıl amacı budur. Aksi takdirde geçmişte olduğu gibi, günümüzde uzman deneyimli… olmayan ellerde yapılan restorasyonlar “restorasyonla yapılan tahribatlar” grubuna girmeye devam edecektir. (Bkz…………………)

İHALELERDE “YETERLİK KONUSU” EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI MADDELER:

Artık tüm proje ihalelerine inşaat müteahhitleri de girebiliyor. Ancak hiçbir uygulama işine, proje yapmış ve proje iş bitirme belgesi olan mimarlar giremiyor. Üstelik müteahhit iş bitirme belgesi 15 yıl mimarların proje iş bitirme belgesi ise sadece 5 yıl için geçerli…

Doğaldır ki uygulama işleri çok büyük tutarlı olduğu için (en ufak uygulama işi örneğin 1,5/2 Trilyon) ve bunun da iş bitirme miktarı belgesi olarak kabul edildiğinden, müteahhitler lehine büyük bir ayrıcalık tanınmış oluyor. Üstelik şartnamelerde açıkça proje işleri hiçbir şekilde “taşerona” yaptırılmaz dendiği halde müteahhitlerin aldığı tüm projeleri (kendileri bu işi yapmadıkları. Yapamadıkları için, yeterli donanım ve bilgiye sahip olmadıkları için) ikinci ve hatta üçüncü el taşeronlara, mimarlara ve hatta mimarlık talebelerine yaptırmaktadırlar... Doğal oloPROJE İHALE ŞARTNAMELERİNDE ‘Benzer İş’ KAVRAMI:

Son dönem ihale şartnamelerinde sıkça ‘benzer iş’ diye bir kavram yer almaktadır. Örneğin cami projesi yapana kilişe proje verilmemekte, külliye, medrese veya saraya yapana, antik tiyatro, antik hamam vs. gibi projeler verilmemektedir. Kanımca çok garip bir çelişkidir bu… Alaka üniversitelerimizin eğitim programlarında bu konuları (cami, kilise, antik, tiyatro vs. gibi) acaba ayrı bölümler halinde mi okutulmaktadır?

PROJE İHALERİNDE UYGUN BEDEL KRİTERİ VE YAKLAŞIK MALİYET HESABI:

Birçok idare artık uygun bedel kriteri bulabilmek için yaklaşık maliyet hesabı yapıyor ve ihale sürecinde bunu uyguluyor. Ancak yaklaşık maliyeti tutturabilene aşk olsun. Matematiksel bir formül olduğu halde, katsayılarda çok net biçimde belirtildiği halde bugüne dek katıldığımız hiçbir ihalede yaklaşık maliyeti tutturabilmemiz mümkün olmadı. Olayı ciddi biçimde araştırdığımızda gördük ki ilgili idare ya yapı metrajlarını oturup ciddi ciddi hesaplamamışlar ya da katsayıları olması gerektiği gibi (Yönetmeliklerdeki oranlarda) almamışlar. Bunun sonucu yaklaşık maliyet hatalı olunca sınır değer ortalamaları da hatalı olmakta ve halk sonucu sağlıklı, objektif ve hakkaniyete uygun koşullarda gerçekleşmemiş olmaktadır…

Ayrıca İdarenin bir kısım, örneğin;
T.C Vakıflar Genel Müdürlüğü:   İhaleyi en düşük fiyat verene vermektedir. Örneğin 100'lik işi 10 TL'sına yaptırabilmekdir.

T.C Kültür Ve Turizm Bakanlığı:  İhaleyi, yaklaşık maliyetini %40 altına ve yaklaşık maliyetini üstüne çıkanı elemekte, %40 en yakın olana verilmektedir.

İstanbul İl Özel İdaresi:  Yaklaşık maliyetini üstü elenmekle, geriye kalanların ortalaması alınmaktadır. (Yaklaşık maliyet sağlıklı hesaplandığında en makul ve adil olan hesaplama yönteminde bu olduğu kanaatindeyim) ancak artık lütfen bir karar verelim T.C. Devletinin bu konudaki en büyük işverenleri konumundaki kurumların artık ortak, adaleti ve objektif bir yöntem ile bu önemli konudaki ihaleleri sonuçlandırmanın zamanı geldi geçiyor bile!..

İHALELERDE İSTENEN ORANTISIZ VE MİMARI BÜROLARDA BULUNDURULMASI OLANAKSIZ TEKNİK ELEMAN KADROSU:

Son dönemlerde proje ihale şartnamelerinde proje üretimin olağan akışına aykırı, neredeyse her türlü teknik meslek mensubunun büro içinde, büro kadrosunda yer alması isteniyor. Örneğin bir mimari büro kadrosunda, inşaat mühendisi, makine mühendisi, elektrik mühendisi, jeodezi ve fotogrametri mühendisi, sanat tarihçi, arkeolog, peyzaj mimari ve hatta zemin etüdü için jeofizik mühendisi bile bulundurulması isteyen idareler var. Oysa hepimiz biliriz ki mimari büroda önce mimarı projeler çizilir ve projeler bittikten sonra, statik hesap no çizimleri için statikçiye, mekanik / tesisat projelerinin makine mühendisine ve nihayet elektrikli projeler için elektrik mühendislerine götürülür. Mimari bitmeden bu çalışmaların yapılması olanaksızdır. Zaten isteseniz bu kadroyu çok Büyük ‘mamut’ büroların dışında istihdam etmeniz zaten olanaksızıdır. Bu yüzden tüm bürolar bu kadrolar sanal olarak resmiyetle bordroda göstermekte, ancak hiçbir biçimde bürolarında çalıştırmamaktadırlar. Bordroda 15/20 kişi görülmekte oysa bürolara gittiğimizde sadece 3-4 kişi çalışmaktadır. “Yurdum insanı” çözümü böyle buluyor…

TARİHİ ESER PROJELERİNDE İDARELER 2005 YILINDAN BU YANA %18 KDV ÖDEMİYOR:

Nedendir bilinmez 18.01.2005 tarih ve 25997 sayılı Resmî Gazetede ilan edilen ve Maliye Bakanlığı EK:96 madde nedeni ile tüm tarihi eser (rölöve, restitüsyon ve restorasyon) % KDV idarelere işi yapan kuruluşlara ödenmiyor. Başlangıç tarihi eser uygulamaları (inşaatlar) içinde düşünülen bu uygulama pratikte yürümeyince, konu sadece proje üretimi ile sınırlı kalmış ve biz mimari bürolar fazlası ile mağdur etmektedir. Şöyle ki bizler her türlü büro içi ve dışı harcamalarımızda %18 KDV öderken yaptığımızın hizmetin KDV’sinde ilgili idareden alamayınca, iki yönlü %18 + %18 = %36 oranında kayba uğramakta ve ciddi anlamda mağdur olmaktayız. Proje üretimine daha başlangıçta %36 indirim ile başlamış olmaktayız. Maliye Bakanlığının en kısa zamanda bu haksız ve adaletsiz uygulamayı sonlandırmasını umut etmeyiz…

PROJE İHALELERİNDE VERİLEN SÜRELER ÇOK KISA VE YETERSİZDİR:

Bir veya iki yıl sürecek büyük ölçekli projelerde idareler bazen akıl almaz biçimde çok kısa, yetersiz süreler vermektedirler. Örneğin Haydar Paşa ve civarındaki ek binalar için (yaklaşık 35.000 m2) şartnamede verilen süre 6 ay = 180 gündür. Bu sürede istenen kapsam ve nitelikli hizmetin yapıla bilmesi olanaksızdır.

MALZEME ANALİZLERİ / LABORATUVAR ÇALIŞMALARI (KUDEB):

Uzun yıllardır bu alanda çalışmış bir meslek adamı olarak malzeme laboratuarlarının büyük eksikliğini ve sıkıntısını duymuş geniş zaman kadrosu ile 2006 yılında KUDEB kurulunca sevinmiş ve artık malzeme sorunlarının kolayca çözümleneceğini ve bilimsek bir temele oturacağını düşünmüştüm. Ancak aradan geçen süreç içersinde belki neredeyse 30/40 sefer aynı küfeki taşını, 30/40 sefer aynı veya benzer kireç veya horasan harcı sıva/harçları analiz ettirmekten artık binada ve belki KYDEB bünyesinde çalışan arkadaşlara gına geldi, bıktılar… Değerli arkadaşlar aynı malzemeleri (küfeki taşı, marmara mermeri, horasan harcı, kireç harçlı sıva vs.) yüzlerce defa analiz etmek ve üç aşağı beş yukarı hep aynı karışım formüllerine ulaşmak acaba büyük bir kaynak israfı ve zaman kaybı olmuyor mu?

Bu tür bilindik malzeme ve harçlarda harcayacağımız kaynak, zaman ve bilhassa da bilgi birikimini asıl çözemediğimiz, karışımını ve özelliğini bilemediğimiz malzeme analiz ve bileşenlerinden kullansak daha da doğru olmaz mı diye düşünmek geliyor içimden…

Ayrıca 25/30 bin TL.’sına yapılan bir proje hizmetinde bazen 3.000 – 4.000 TL gibi çok yararlı olmayan tekrarla dolu bir raporun sonucunda ücret ödemek başlı başına ağır bir yük getiriyor…

MİMARIN ADI YOK:

Son dönem inşaat panolarının (hem de pek çok büyük yeni ve tarihi eser inşaatlarının) panolarında neredeyse herkesin ismi var (işveren idare, kontroller, belediye, müteahhit, taşeron vs.) ancak nedense proje müellifi mimarın / mimarların adı yok, yazılmıyor…

Herkes var, bir tek müellif mimar yok...! Acaba neden...!

Örnekler:

  • Seyran Tepe Hastanesi Yeni İnşaatı
  • Süleymaniye camii Restorasyonu
  • Fatih Camii Restorasyonu
  • Zeyrek Sarnıcı Restorasyonu
  • Üsküdar Kuleli Askerî Lisesi Restorasyonu
     

Bu toplum yüzyıllardır mimarları ile övünen, mimarları ile iftihar eden bir toplumdur. Koca Sinan, Davud ağa, Sedefkar Mehmet Ağa, Mimar Kemaleddin, Mimar Vedat Tek, Mimar Sedat Hakkı Eldem, Mimar Emin Onat, Mimar Turgut Cansever vb. gibi…)

Bu isimler toplumun hep onurla, şükranla andığı isimler…

Günümüzde mimarların adını yok saymak acaba neden...?

Bunu anlamak ve anlatmak mümkün değil bence…

SON SÖZ veya BU YAZININ ÖZÜ:

Demokratik Hukuk Devletinde önce Devlet (Kamu İdareleri, Vakıflar, Yerel Yönetimler ve özellikle de Kültür Bakanlığı) hukuka uygun hareket etmelidir. Ayrıca mimarlara verilecek bu haklar bir lütuf değil, aksine onların omuzlarına binen büyük bir mesleki ve toplumsal sorumluluktur.


Saygılarımla…
29 Nisan 2011
Acar Avunduk / Y. Mimar