İstanbul Beyoğlunda, İstiklal Caddesinde yeni yapı tasarlamak / yada tasarlayabilmek
Yapı Dergisi - 354,s.19,20
Mimarların düşüdür Beyoğlu’nda yeni yapı tasarlayabilmek…
Anıtsal yapılar bir tarafta…
Kiliseler, sinagoglar ve camiler bir tarafta…
İki asır, belki de üç asır öncesi dek uzanan Levanten mimarinin seçkin örnekleri ise her tarafta…
Art Nouveau, Barok, Jugendstil, Neoklasik ve daha niceleri…
Ve nihayet son 40/50 yılı temsil eden nitelikli birkaç modern mimarlık örneği…
Kısacası sosyal yaşamındaki renk ve eğlence cümbüşü mimarisine de yansımıştır Beyoğlu’nun…
Kargaşa ve Kaos…
Çok renklilik ve çok çeşitlilik…
Bence güzel olanda, Beyoğlu’nu Beyoğlu yapanda, ilgi çekici kılanda budur galiba…
Bir süredir İstanbul 2010 Kültür Başkenti kapsamında camii, medrese, han, hamam ve külliye gibi anıt eserlerin rölöve / restorasyon ve yeniden işlevlendirme projeleri ile uğraştıktan sonra, Beyoğlu’nda / İstiklal Caddesinde yeni tasarım işi gelince bir hayli heyecanlanmış ve sevinmiştim. Nihayet bir mimar olarak Beyoğlu’nda yeni bir yapı tasarlayacak ve düşümü gerçekleştirecektim. Tasarımın konusu güncel deyişle yeme / içme (fast – food) idi. Ancak işverenin isteği ve önerisi ile katı planlama yerine daha esnek / değiştirilebilir (flexible) bir planlama anlayışı ile konuya yaklaşıldı. Üst katlarda (4. ve 5. katlarda) servisler toplanıp (wc’ler, mutfak ve depolar), diğer katlar ise her türlü kullanıma açıldı. Nedeni ise, Beyoğlu’nda zemin ve birinci katların ve nihayet en son olarak da 2. katların iş yaptığı, diğer üst katların ise iş yapmadığı, insanların bu üst katlara asansör bile olsa, çıkmak istemediği idi. Bu çözüme gidildi… Her katta 80 m2 olan kullanım alanı buna bağlı olarak düzenlendi. En son çıkan itfaiye yönetmeliği gereği bu küçücük alanda iki merdiven (biri yangın + diğer kullanım merdiveni olmak üzere) tasarlamak zorunda bırakıldık.1 Yan yana iki merdiven, biri yangın merdiveni, diğeri normal hizmet merdiveni… Yangın paniğinde insanlar hangisini kullanacağını şaşıracak ve muhtemelen her ikisine de yönelecekler. Uzmanların da görüşü bu doğrultuda… (Bkz. Planlar, Zemin Kat, 1. Kat, Servis Katları)
Neyse asıl konumuz bu değil, biz şimdilik itfaiye yönetmeliğini bırakıp kendi konumuza dönelim…
Plan şeması oturduktan sonra sıra yapının en önemli yüzüne, İstiklal Caddesine bakan ön yüzün tasarımına geldi. Günümüzün estetik değerleri ile bağdaşan, çağdaş malzeme ve teknik ile üretilen, minimalist anlayışta (brüt beton + cam) bir cephe mimarisi önerildi ve ilgili Belediyeye (İst. Beyoğlu Belediyesi) avan projenin onaylanması için sunuldu (Bkz. Öneri 1)… Belediyeden bize şöyle bir cevap geldi;
“Biz bundan böyle Beyoğlu’nda yapılacak olan tüm yeni yapıların cephelerinde de klasik mimari görmek istiyoruz, lütfen gidin projenin mimarı Acar Bey’e söyleyin, klasik cepheli bir bina projesi hazırlasın!..”
Anlatmaya çalıştık… Neye göre klasik, neden klasik… 2010 yılında yapılan yapıda neden klasik…
Anladık ki son dönemlerde her yerde görülen ve belki de türünün en kötü örnekleri olan, geçmişe birebir öykünen (kitsch), tarihe referans ile yola çıkan, ancak onu da becerememiş bir örnek yapılar (Çetinkaya A.V.M., İş Bankası Parmakkapı Şubesi, Ayvalık Tostçusu veya Demirören A.V.M. gibi) tasarlamamız ve çizmemiz bizden isteniyor… (Bkz. Fotoğraflar)
Sıradanlığa ve bellek yanılgılarına düşmemek için ısrarla bu görüşe karşı çıkıldı. Ve nihayet denildi ki “O zaman ilgili Kurul karar versin…”
İlgili Koruma Kuruluna, önce günümüzün temsil eden / çağdaş teknik malzemeyle ile yapılan (brüt beton + cam), yine (brüt beton + ahşap renkli panjurlu) ve nihayet gelenekselden esinlenmiş, çağdaş yorumlu (fibrobeton + cam) toplam üç öneri sunuldu. Kurulun değerlendirmeleri sonucunda gelenekselden esinlenmiş çağdaş yorumlu 3. öneri Kurulca kabul edildi. (Bkz. Kurula sunulan 3 cephe önerisi ve Kurulca kabul edilen ÖNERİ)
* Bu yazının başlığı belki şöyle de konulabilir:
Ülkemizde Tasarım özgürlüğü VAR MI? Varsa bu özgürlüğün sınırları nereye KADARDIR...?
Ülkemizde Fikir ve Sanat Eserleri Yasası var. Bu konuda yıllardır uğraş veren Mimarlar Odası var, benimde üye olduğum Serbest Mimarlar Derneği vb. gibi onlarca mesleki dernek ve sivil toplum kuruluşu var. Yıllardır kendi aramızda “tasarım özgürlüğü” diye tartışır dururuz. Görülen odur ki ülkemizde “mimarın tasarım özgürlüğü” Belediye kapısına veya Kurul kapısına kadar ancak sürebiliyor.2 Ayrıca işverenin de bu yapıyı onaylanan projeye göre yapıp yapmayacağı, ne kadar projeye sadık kalacağı da işin başka bir boyutu...
Kısacası, Beyoğlu’nda günü temsil eden, yalın, brüt beton ve camdan oluşan bir yapı tasarlayıp inşa edelim derken nereden nereye geldik… Tıpkı okul yıllarımızın o ünlü karikatürü gibi… (Bkz. Karikatür)
Özellikle Beyoğlu Belediyesinin bu tür tek tipleştirme örneğini yıllar önce işyeri tabelalarında da görmüştük. Bütün işyeri ve dükkanlara, kahverengi zemin üzerine sarı / pirinç metal yazı ile yazılmış tabelalar şart koşulmuş ve herkesin aynı tipte tabela yaptırması istenmişti.3 Sanıyorum sonradan işin vahameti anlaşılıp, bu tekdüze ve can sıkıcı uygulamadan vazgeçilmişti…
Eğer Beyoğlu belediyesi tüm yeni yapılarda geleneksele öykünen ve hem de aşırı öykünen bu “kitsch” uygulamalardan vazgeçmezse bir süre sonra Beyoğlu, yüzyıllarda oluşan o güzelim çeşitliliği, farklılığı ve renkli mimari yapısını yitirecektir. Bu da Beyoğlu’na, Beyoğlu mimarisine yapılmış ve yapılacak belki de en büyük kötülük olacaktır. Umarım tabela örneğinde olduğu gibi ilgili ve yetkili kişiler en kısa zamanda bu tek tip ve klasik mimari arayışından vazgeçerler…
Tüm gelişmelerden sonra bir de yapım aşamasında gösterilen özensiz ve bilinçsiz uygulamalardan sonra ortaya kâğıt üzerinde tasarımı bana aitmiş gibi gözüken, ancak ilgili Belediye, ilgili Koruma Kurulu, ilgili işveren + müteahhit + taşeron birlikteliği ile oluşturulan ilginç bir yapı ortaya çıktı… (Bkz. Yapının en son durumu – NORDSEE Binası)
Anılan yapı ne kadar benim tasarımım ve ne kadar ilgili kurum ve kuruluşların tasarımı bunu siz değerli okuyucu ve meslektaşlarıma bırakıyor, yazının son sözü veya özü olarak şöyle bitirmek istiyorum;
Bundan böyle, bu koşullarda artık Beyoğlu’nda yeni bir yapı tasarlamak asla ve asla düşlemiyorum...!
Şubat 2011
Acar Avunduk / Y. Mimar
Dipnotlar:
1 21.10.2006 tarih ve 26326 sayılı İtfaiye Yönetmeliği
2 Bunun çok belirgin ve yakın bir örneğini “Zorlu Karayolları Projesinde de” yaşadık. Finale kalan son 4 projenin uygulanacak olanını ilgili Koruma Kurulu seçmiştir.
3 “Beyoğlu Tabela Disiplini Güzel (mi) Beyoğlu (mu) Projesi (mi)” Mimar Haydar Karabey makalesi, s. 37-38, 40-41, Arredamento MMimarlık Dergisi, Temmuz-Ağustos 2001