Davut Paşa Cami ve Külliyesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon Proje Hazırlama Süreci
Davut Paşa Cami ve Restorasyonuna İthaf 2015-2019 S.83-117
İSTANBUL, DAVUTPAŞA CAMİ VE KÜLLİYESİ * (2008 YILI)
RÖLÖVE, RESTİTÜSYON VE RESTORASYON PROJE HAZIRLAMA SÜRECİ :
ACAR AVUNDUK / Y. MİMAR
GİRİŞ :
“*Bu çalışma kapsamında DavutPaşa Türbesi, Haziresi ve Medresesi yer almamaktadır. Ancak Cami ile birlikte bir bütün oluşturdukları için kısmen külliye içinde yer alan ve hatta bugün yerlerinde hiç bir iz kalmayan diğer yapılardan sıbyan mektebi, imaret, mahkeme binası ve nihayet uzun yıllardır Fatih Belediyesi’ne tahsisli medreseden ise kısmen bahsedilecektir. Medrese, Türbe ve Hazire daha önceden Fatih Belediye Başkanlığı’nca ihale edilmiş olup, tüm proje ve raporları başka kurumlar tarafından hazırlanmıştır. (Yazarın notu)”
DavutPaşa Külliyesi, İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan CerrahPaşa ile Koca Mustafa Paşa arasında yer alır. İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk Külliyelerden biri olma özelliğini taşır. Yapım tarihi cami kitabesindeki rakamlara göre 1485’tir. (Hadika, s.157; Eyice, s.7; Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi III. Cilt, s.334)
Külliye II. Beyazıt’ın sadrazamlarından Derviş Davut Paşa tarafından yaptırılmış ve çok kapsamlı/zengin bir vakfiye ile bakım ve onarımı güvence altına alınmak istenmiştir. (Ayverdi, FDM III. Cilt, s.327, 328) Külliye ilk yapılış yıllarında başta cami olmak üzere, kuzeydoğusunda medrese, caminin kıble duvarında Davut Paşa Türbesi ve Haziresi, avlu girişinde çeşme, avlu ortasında şadırvan, avlunun cami girişine göre kuzeybatısında tuvaletler ve Saraçhaneden buraya getirildiği bilinen (Eyice, s.8) Mahkeme Binası, bugünkü DavutPaşa Lisesinin bulunduğu yerde olduğu tahmin edilen sıbyan mektebi (Eyice 1993, s.8, Paksoy, s.63) ve nerede olduğu kaynaklarda yer almayan imaret ve hamamdan oluşuyordu. (Ayverdi. FDM III. Cilt s.327,328,329) Tüm bu iyi niyetli çabalara karşın Külliye’nin bugünkü durumu (2008) pekte iyi bir manzara sergilememektedir. Avlu duvarı üzerinde olduğu söylenen sıbyan mektebi yıkılmış, yerine yeni bir okul (Davut Paşa Ortaokulu) yaptırılmıştır. İmaret, hamam ve “Davut Paşa Mahkemesi” denilen yapıdan ise geriye hiç bir iz bile kalmamıştır. Bu da gösteriyorki mimarlık tarihinde önemli bir yer işgal eden ve İstanbul’un en eski külliyelerinden biri olan DavutPaşa Külliyesi, çok zengin ve kapsamlı vakfiyesine rağmen, günümüze dek pekte özenle yaşatılamamış ve korunamamıştır. Tamamen yok olan külliye yapılarının dışında, mevcut yapıların da başta medrese olmak üzere, cami, şadırvan, türbe, hazire, tuvaletler ve tüm avlunun duvar ve peyzaj olarak ele alınması ve onarılması gerekmektedir. Bu kapsamda külliye yapılarının günümüzdeki (2008) durumuna şimdi sırasıyla bakalım ;
1.RÖLÖVE ÇALIŞMALARI :
a)Vaziyet Planı Belgeleme Çalışmaları : Davut Paşa Külliyesi 1914 tarihli Alman Mavileri diye bilinen haritalarda günümüze en yakın şekli ile görülmektedir. Buna göre DavutPaşa Cami ve Külliyesi (medrese dahil) yaklaşık 8000 m2lik bir alana oturmaktadır. Bunun 960 m2sini cami işgal etmekte, geri kalan kısımları ise, ön avlu (şadırvan avlusu) hazire ve arka avludan oluşmaktadır. Günümüzde caminin güneyinde yer alan ve hazirenin büyük bir kısmını da içine alan arka avlu ise DavutPaşa ilk ve ortaokulu tarafından işgal edilmiştir. Caminin ön avlusunun, cami girişine göre sağ tarafta kalan kısımlarda ise baraka-gecekondu türü çeşitli kaçak yapılaşmalar görülmektedir. Yine caminin minaresinin bulunduğu batı cephesinde ise cami imamlığını yapan görevlinin oturduğu gecekondu-lojman yer almaktadır. 20.Y.Y. başında (1914 Alman Mavilerinde) bile 8 dönümlük bir alana yayılan Külliye bugün küçüle küçüle 5.730 m2lik bir alana kadar inmiştir.
Alman Mavilerinde bile net bir biçimde gözlenen avlu duvarlarının bugün çoğu ya yerinde yoktur ya da çevre binalarının aşgali altındadır. Kalan bir bölüm avlu duvarlarının bir kısmı Hekimoğlu Ali Paşa Caddesi tarafından kısmen çeşme ile birlikte ve ve DavutPaşa Medrese Sokak tarafından (Medrese girişinin karşısında) görülebilmektedir. DavutPaşa Cami ve avlusunun bugün üç yönden (biri kuzey girişi- H. Ali Paşa caddesi çeşme yanından, diğeri medrese tarafından ve biride Ağa Baba Sokağı tarafından olmak üzere) girilebilmektedir. DavutPaşa Külliyesinin günümüzde oldukça küçülen avlusunda irili-ufaklı 30-35 Ağaç bulunmakta olup, bunların 6 (altı) tanesi mutlak korunması gerekli anıt-ağaçlar grubundandır.
b)Cami : DavutPaşa Cami’si Külliyenin en önemli yapısıdır. Osmanlı mimarisinde “tabhaneli” veya “zaviyeli” cami tiplerinin en ilginç örneklerindendir. İstanbul’un fethinden çok kısa süre sonra inşa edilen (32 yıl sonra) ilk yapılardan olması nedeni ile ayrıca önem taşımaktadır. Bu bağlamda Fatih Devri Mimarisinin özgün ve önemli yapılarından biri olup, dönemin tüm karakteristik özelliklerini taşımaktadır. (Hadika, s.157; Eyice, s.7; Ayverdi, s.327, 328, 329, 330, 331, 332, 333; Koçu, s.4292)
DavutPaşa Camisine günümüzde, 1894 depreminde çöken ve uzun yıllar harap durumunda kalan, hatta bir dönem (1930’lu yıllar) ahşap çatı ve duvar ile kapatılarak kullanılan (Mazlum, s.226) son cemaat kısmından geçilerek girilmektedir. Son cemaat kubbelerinin kalınlığının az olması inceliği, geleneksel yapım cami kubbe kesitlerinde ve mimarisinde görmediğimiz alışılmadık bir görüntü vermektedir. Yine bu onarımlar sırasında son cemaat kısmının zemin döşemesi çok özensiz bir biçimde ele alınmış, yer yer çimento derzli, sıva tamirli ve çok düzensiz bir görünüm sergilemektedir. Yakın dönem (1970’li yıllar) onarımları sırasında cami cümle kapısının önündeki mermer döşeme de tümüyle yenilenmiştir. Yer yer bitki ve yosun oluşumlarına rastladığımız son cemaat kısmının yüzey kaplama taşlarında da nispeten yakın yıllarda yapılmış olması fazlaca bir yıpranma, aşınma ve bozulmaya rastlanmamakta ancak is ve karbondan oluşmuş yüzey kirliliği görülmektedir.
Cami içi (Harim) bugün genel olarak bakımlı ve hizmete açık durumdadır. Yapı strüktüründe (duvarlar ve kubbelerde) yer yer kısmı çatlaklar izlenmektedir.
Cami beden duvarlarında özgün olmayan ve yakın zamanda yapılan (1980’li yıllar) yaklaşık 1 metre yüksekliğinde ahşap lambiri kaplanmıştır. Yer döşemesi ise latalı ahşap kaplama ve üstü halı kaplamadır.
Cami mihrabı, küfeki taşından yapılmış olup, iyi durumdadır. Ekrem Hakkı Ayverdi mihrabın 1293 (Hicri) Rus harbinde cami içine yerleştirilen göçmenlerin yaktığı ateş sonucu kireçleşen orjinal mihrabın yerine, bugünkü mihrabı yeniden eski mihrabı kopya ederek inşa ettiğini ifade etmektedir. Günümüzdeki mihrap orjinal mimarinin mukarnaslı yapısını aynen taşımakla beraber 1945-1948 yılları arasında tamamen yenilenmiştir. (Ayverdi, F.D.M III. Cilt, s.331, 332)
Minber masif mermerden yapılmış olup, XV.Y.Yıl Fatih Devri Mimarisinin sade özelliklerini taşımaktadır. Minberin giriş kapısının ise değiştirilerek, II. Mahmut döneminde yenilendiği belirtilmektedir. (Ayverdi, F.D.M III. Cilt, s.332) Minber günümüzde bakımlı ve iyi durumdadır.
Vaaz Kürsüsü muhtemelen yakın yıllarda yenilenmiş olup, cilalı ahşaptan yapılmıştır. Çok belirgin, kayda değer bir özelllik taşımamaktadır.
Cami girişinin (cümle kapısının) hemen arkasında kadınlar için ahşaptan bir mahfil katı yapılmıştır. 1950 yıllarına ait fotoğraflarda görülmeyen bu mahfil, muhtemelen 1960’lı yıllarda vakıf onarımları sırasında yapılmış olmalıdır. Bu konuda net bir bilgiye hiçbir kaynakta ulaşılamamıştır. Ekrem Hakkı Ayverdi’nin üzerinde çok durduğu ve caminin övgüye değer olarak belirttiği orjinal kalem işlerinden de bugün hiç bir iz ve örnek kalmamıştır. (Ayverdi, F.D.M. III. Cilt, s.333)
Mevcut kalem işleri 12.10.1974 tarihli Kurul Kararları ve önerileri doğrultusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü kontrolluğunda yakın tarihte (1960) yeniden yapılmştır. (T.C. Başbakanlık G.E.A.Y. Kurulu 12.10.1974 tarih ve 8093 sayılı karar)
Miharp nişinin sol ve sağ yan duvarlarında bulunan kalem işleri ve Prof Dr. Süheyl Ünver’in özgün örnekten yola çıkarak hazırladığı ve renklendirdiği biçimde yeniden yapılmıştır. (Ayverdi, F.D.M. III. Cilt, s.336)
Yapı mimarisi ile uyumlu bu bezemelerde yer yer bozulma ve dökülmeler mevcuttur.
Cami harim köşelerinde yer alan ve örneği Osmanlı Mimarisi’nde pek az görülen büyük ve gösterişli mukarnaslar yakın dönemde onarım gördüğü için iyi durumdadırlar. Mukarnasların konturlarında kırmızı çizgi ile konturları ortaya çıkaran bir düzenleme yapılmıştır. Ancak mukarnaslarda bu tür kırmızı renkli bir kontur çekme anlayışının XVIII. Y.Yılda olamıyacağı düşünülmektedir. (Mazlum, s.89)
Cami içi (harim) alt pencerelerinde günümüzde camlı ahşap doğramalar, üstlerde basit revzenler mevcuttur. Bunların da yakın dönem ürünü olduğu söylenebilir. Orjinal revzen (içlik-dışlık), orjinal pencere kapakları ve camları konusunda elimizde ne yazık ki hiç bir veri yoktur.
Caminin harim bölümünün sağ ve sol yanında yer alan zaviye odalarına gelince; bunlardan biri (cam girişine göre sağdaki) cami görevlileri tarafından depo-lojman olarak kullanılmaktadır. Her iki bölümün de ocakları bugün kapalı olup, kullanılmaz durumdadır. Duvarlar 0.75 m yüksekliğinde ahşap lambiri ile kaplıdır. Bu mekanlarda tavan ve duvarlarda herhangi bir bezeme mevcut değildir. Kapı ve pencere doğramaları yakın zamanda yenilenmiştir. Her iki bölümün revaklı giriş kapıları kapatılarak, kapalı mekan haline getirilmiştir.
c)Cepheler :
I.Kuzeybatı Cephesi (Giriş Cephesi) : Daha öncede belirtildiği gibi yakın yıllarda (1960) yeniden yapıldığı için genel olarak iyi durumdadır. Taşlarda yüzey kirliliği ve liken oluşumları mevcuttur. Yer yer çimento harçlı derz onarımları görülmektedir. Sütun gergi demirlerinde korozyon hasarları görülmekte olup, bronz bileziklerin çoğu oksidasyona uğramış ve yenilenmiştir. Saçak kurşunlarında yer yer yırtılma ve kalkmalar mevcuttur. Son cemaat kısmını örten kubbe alemlerinin olmadığı; yeniden yapım sırasında konulmadığını düşünmekteyiz. Oysa diğer yan kubbelerde olduğu gibi taş’tan (muhtemelen mermer?) alemler olması gerekirdi. Bu cephede özellikle cami giriş kapısının yer aldığı beden duvar taş örgü kısımlarında yer yer derz boşalmaları ve derz bozulmaları görülmektedir.
II.Güneybatı Cephesi : Cami girişine göre sağ yan cephedeki rölöve tespitlerimiz şöyledir; Çeşitli İstanbul depremlerinden (1766, 1894) ve hatta Bursa (1855) depremlerinden oldukça etkilendiği bilinen (Abrascys & Frikel, s.137; Genç, Mazak s.41) yapının Harim kısmının gövde duvarlarında kubbe kasnağından başlamak üzere yaklaşık 1-2 cm arasında çatlaklar görülmektedir. Bu çatlaklar kubbe kasnağı ve gövde duvarı üzerinde görülmekte, saçak hizasından başlamakta, üstlük pencelere kadar devam etmektedir.
Yine bu cephede de yer yer derz boşalmaları, aşınmış, yıpranmış taş yüzeyleri çimentolu onarım, yüzey kirliliği (is-karbon) ve yabani bitki oluşumları görülmektedir.
Tabhanelerin giriş kısmının bir duvar ile kapatıldığını ahşap kapı ve pencere yapıldığını görmekteyiz. Bu mekanı örten kubbelerin birinin ise taş alemi yoktur.
Bu cephedeki kurşun saçak alınlarının çoğu bozulmuş durumda olup, yağmur iniş boruları (PVC) olarak değiştirilmiştir. Pencere lokma parmaklıklarında ise kısmen korozyon hasarı oluştuğu görülmektedir.
III.Güneydoğu (Mihrap) Cephesi : 1894 depreminde yıkılan ve ahşap olarak inşa edilen mihrap nişinin E.H. Ayverdi tarafından 1945-1948 yıllarında özgün malzeme ve teknikle (kesme taştan, kubbeli ve kurşunlu olarak) yeniden yapıldığı bilinmektedir. (Mazlum, s.88; Ayverdi, 1953, s.116) Bu bağlamda mihrap nişi ve kubbesi yüzey kirliliği dışında iyi durumdadır. Ancak yapının gövde duvarlarında saçak profilinden itibaren ve 450lik açı oluşturacak şekilde, derinliği ve eni birkaç cm’e ulaşan çatlaklar görülmektedir. Bu çatlaklar mihrap nişinin iki tarafında da yer almaktadır. Bu çatlakların harim harim duvarı iç kısmında devam ettiği tespit edilmiştir. Ana kubbeden başlamak üzere, köşe geçiş ve harim duvarlarının bitiminde yer alan saçakların kurşun alınlıkları çoğu yerde kalkmış ve yırtılmıştır. Cami beden duvarlarının su basman kısımlarındaki büyük ebatlı ve düzenli taş örgü sistemi, üst kotlara geldikçe tamamen bozulmuş, hiç bir kural ve endişe taşımaksızın, gelişigüzel bir örgü sistemine dönüşmüştür. Yine muhtemelen geç dönem onarımları sırasında, diğer cephelerde olduğu gibi bu cephede de başta kurşun hatıl derzleri olmak üzere, onarılan kısımların büyük çoğunluğunda çimento bağlayıcılı harçlar kullanılmıştır.
IV.Kuzeydoğu Cephesi : Bu cephede de gövde duvarındaki çatlaklara kubbelerin üst kısmında rastlamaktayız. Gövde duvarının saçak silmesinden başlayıp, tabhane kubbelerine kadar bu çatlaklar uzanmaktadır. Her ne kadar çimentolu onarım görmüşse de uygulama aşamasında ayrıntılı olarak incelenmelidir. Yine bu cephede de, diğer kısımda olduğu gibi, tabhanenin revaklı giriş kısmı sonradan duvarla kapatılmış, bir pencere ve kapı yapılmıştır. Diğer cephelerdeki gibi, bu cephede de yüzey aşınmaları, is-karbondan oluşan yüzey kirliliği ve yabani bitki oluşumu görülmektedir. Saçakların kurşun eteklerinde yer yer yırtılma ve düşmeler görülmekte ve özgün olduğunu düşündüğümüz taş çatı çörteni bu cephede yer almaktadır.
ç)Çatı Örtüsü : Cami kurşun örtüsü tabhaneli kısımlar dahil genel olarak iyi durumdadır. Cami görevlilerinin ifadelerine göre şu an için herhangi bir akıntı söz konusu değildir. Ancak en yakın onarımın 1960’lı yıllarda yapıldığı düşünülürse, kurşun örtünün ciddi biçimde gözden geçirilmesi ve gerekli görülürse, yenilenmesi yararlı olacaktır.
Taş kubbe alemlerinden son cemaat kısmında 5, tabhaneli kısımlarda 2 olmak üzere, toplam 7 (yedi) adet eksik vardır. Ana kubbenin bakır alemi ise oksidasyona uğrayarak, tamamen yeşillenmiştir.
d)Minare : DavutPaşa Cami minaresi kaide, pabuç ve gövdesi ile birlikte kesme taştan yapılmıştır. Külahı kurşun kaplı ve sivridir. Minare şerefeside küfeki taşından yapılmış ve sadedir. Kalın kaide ve pabuç kısmından sonra (bilezik kısmından itibaren) gövdenin incelerek devam etmesini araştırmacılar (Eyice, İst. Ansiklopedisi, s.8; Mazlum, Doktora Tezi) 1894 Depremi sonrası yıkılan üst kısmın yenilenmesi sırasında böyle bir karara varılmış olabileceğini belirtmektedirler. Her halükarda 1950’li yıllardan bu yana tüm DavutPaşa Cami fotoğraflarında bu minare görülmektedir. Minarenin şerefe korkuluklarında kısmi aşınmalar görülmekte olup, ahşap kapısı derme çatma olup, iş göremez durumdadır. Şerefe tabanında çimento harçlı onarımlar mevcut olup, şerefe alemi oksidasyona uğramıştır. Külah altında petek kısmında yer çinilerin çoğu yerlerinden düşmüştür (Terek üzerine yeşil / turkuaz çini). Minare taşlarında yüzey kirliliği mevcut olup, kaide kısmında, pabuç ve silme kısımlarında ciddi biçimde taş aşınma ve yüzey kayıpları görülmektedir.
e)Şadırvan : Günümüzdeki şadırvan 1980’li yıllarda eski şadırvanın temeli üzerine yeniden yapılmıştır. (Eyice, İst. Ans. 3. Cilt. S.8) şadırvanın mermer haznesi caminin yapılış yıllarını gösteren bir kitabeye sahiptir. Bu şadırvanın ahşap üst örtüsünün özgün hali ile ilk defa 1798 yılında yapıldığını Oktay Aslanapa ileri sürmektedir. (Aslanapa, s.116) şadırvanın tümünün mü, yoksa sadece ahşap direk ve çatısının mı 1798 ‘de yapıldığı tam net olarak bilinememektedir. Bize göre muhtemelen mermer hazne (kitabedeki tarih onu gösteriyor) cami ile birlikte inşa edilmiş, ancak ileriki yıllarda yanan ve yıkılan/çürüyen ahşap şadırvan üst örtüsü 1798 tarihinde bugünkü şekli ile yeniden yapılmıştır. Zaten şadırvanın bugünkü mimarisi XV. Y.Yıl değil, daha çok XVIII. Y.Yıl barok mimarisini yansıtır görünümdedir. Yakın yıllarda üst örtüsü yenilenen şadırvanın ahşap kısmı genel olarak iyi durumdadır. Günümüzde neredeyse tüm camilerde rastlayabildiğimiz biçimde şadırvan muslukları modern ve kromajlı musluklardır.
f)Çeşme : Kitabesine göre, İstanbul’da ayakta kalan en eski tarihli çeşmelerden biridir. (Eyice, İst. Ans. III. Cilt, s.2) Günümüzde suyu akmayan ve musluğu olmayan bakımsız bir durumdadır. Yakın yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmış olmasına rağmen (İst. Vakıflar I. Bölge Arşivi, Çeşme Onarımı, 1966) bugünkü görünümü pek parlak değildir. Yüzey kirliliği, yabani bitki oluşumu ve yalak kısmında taş erimeleri mevcuttur. Çeşitli kaynaklarda üstünün kiremit örtülü ve saçaklı olduğu ifade edilse de (Tanışık, s.2) günümüzde ne kiremit nede saçak mevcuttur. Çeşmenin teknesi ve haznesinin üstü beton sıvalıdır.
g)Sıbyan Mektebi : Bugünkü DavutPaşa ortaokulunun bulunduğu yerde olduğu, külliyenin ilk yapılış yıllarında yapıldığı ve 1648 depreminden sonra yıkılarak tamamen ortadan kalktığı ifade edilmektedir. (Eyice, Cilt 3, s.8; Aksoy, s.63) Sıbyan mektebine ait bir tahmini – restitüsyon çizim örneği R.E. Koçunun İst. Ans. S.4294’te yer almıştır.
ğ)Aşhane ve İmaret : Bugünkü Hekimoğlu Ali Paşa ilkokulunun olduğu yerde olması muhtemeldir. (Ayverdi, F.D.M. 3. Cilt, s.8) Külliyenin bir aşhane ve imarete sahip olduğu vakfiyesinden ve 1648 deprem sonrası keşif raporundan bellidir. (Eyice, İst. Ans. 3. Cilt, s.8; Öz, s.44)
h)Tuvaletler : Avlunun uzak bir köşesinde, külliyenin kuzeybatısındadır. Dört hücreli ve büyük ölçüde özelliğini korur durumdadır. 1960’lı yıllar vakıf onarımlarında duvarlar beyaz fayans, yer döşemesi (palladyen) olarak yapılmıştır.
ı)Avlu ve Avlu Duvarları : DavutPaşa Cami ve Külliyesinin bugün avlusu ve onu çevreleyen avlu duvarları tam bir kargaşa içindedir. Avlu’nun büyük bir kısmını DavutPaşa ortaokulu ve Hekimoğlu Ali Paşa ilk okulu işgal etmiştir. Kalan avlunun bir kısmıda kısmen komşu parsellerin sınır tecavüzü ile işgal edilmiş, bir kısım avlu ise cami görevlilerinin ev/lojmanı olarak kullanılmaktadır. Avlu duvarlarının mimarisine gelince, mevcut duvarlarda küfeki taşından kesme taşlı, harpuştalı kısım, hazire girişinde karmaşık örgü (tuğla+kesme taş) çeşme haziresi arkasında ve geriye kalan kısımlarda ise (tuvalet vs. gibi) ahşap hatıllı moloz taş örneklerine rastlanmaktadır.
Avlu Döşemesine gelince 1940’lı yılların fotoğraflarında görülen (İst. Arkeoloji Ercümen Arşivi 1930, İst. Vakıflar Arşivi 1950) arnavut kaldırımı döşeme çoğu yerde kaldırılmış, günümüzde yerel yönetimlerin her yere döşediği renkli (kırmızı gri) parke taşlı veya beton döşeme kaplaması yapılmıştır.
2.RESTİTÜSYON ARAŞTIRMALARI BULGU VE BELGELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
DavutPaşa Cami ve Külliyesinin fetihten sonra İstanbul’da yapılan ilk külliyelerden olduğunu, Bursa ve Edirne Mimarisinin izlerini taşıdığını, II. Beyazıt’ın ünlü devşirme Paşalarından Sadrazam Derviş Davut Paşa tarafından yaptırıldığını belirtmiştik. Yapının mimarı bilinmemektedir. Dönemin Hassa mimarları tarafından veya onların gözetiminde anonim kalfalar tarafından yapıldığı söylenebilir. Külliye hakkında en ayrıntılı bilgi veren kaynaklardan birisi de vakfiyesidir. Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından DavutPaşa Cami ve Külliye Vakfiyesi ayrıntılı biçimde yayınlanmıştır. (Ayverdi, F.D.M. III. Cilt. s.327,328) Bu Vakfiyeden de anlaşıldığı gibi DavutPaşa Cami ve Külliyesi çok zengin bir gelir kaynağına sahiptir. Toplam 378.886 akçelik bir gelire sahip Külliye’nin gelirleri, Edirne Üç Şerefeli’den daha büyük bir gelire sahiptir. Bu sonuç hem Sadrazam Davut Paşa’nın adına yaptırdığı bu Külliye’ye verdiği önemi göstermekte ve hemde Paşa’nın neredeyse padişahlara yakın bir servetinin (menkul+gayrimenkul) olduğunu göstermektedir. Ayverdi, tüm bu güçlü vakıf ve gelirlerine, mimarisinin de güzelliğine rağmen, DavutPaşa Cami ve Külliyesi’nin inşaatının baştan savma olduğunu, uygulamada gerekli özenin gösterilmediğini, yapımında irili ufaklı taşlar ve niteliksiz harç kullanıldığını, XV. Y.Yılda kötü inşaatlar yapıldığına kendinin de tanıklık ettiğini belirterek, yapının “ihmal edilmiş, özensiz” oluşunu, kalfasının “suiniyet sahibi” olması ile açıklamıştır. (Ayverdi, 1953, s.115) Ayverdi’nin bu değerlendirmesine, yapının yapıldığı günden bu yana neredeyse her deprem sonrasında (orta şiddette bile olsa) önemli ölçüde hasar alması (gövde duvarlarında, ana kubbede, mihrap nişinde, son cemaat mahalinde ve nihayet minarede iki kez yıkılarak yeniden yapılmayı gerektirecek onarımların gündeme gelmesi gibi) görülünce, bu görüşe katılmamak olası değil...
a)DavutPaşa Cami ve Külliyesi’nin Kentsel Topograf yada (Kronolojik olarak) Yer Alışı ve Vaziyet Planı Restitüsyonu : DavutPaşa Külliyesi’ni İst. Kentsel Topografyasında ilk olarak XV. Y.Yıl haritalarında görüyoruz. 1485 yılında inşaatı yapılan Cami ve Küliye’nin (medrese dahil) konumu haritada görülmekte, ancak daha fazla ayrıntı, hem harita ölçeği ve hem de anlatım tekniği itibari ile tam seçilememektedir. Bu haritada Külliye’nin etrafı tamamen boştur.
1865 tarihli Bostan haritalarında ise DavutPaşa Cami’si, Türbesi, Şadırvanı, Medresesi, Çeşme ve Tuvaletler görülmekte ve caminin güneydoğu (kıble) yönünde çok büyük bir hazire yer almaktadır. (Bu gün bu hazirenin büyük bir kısmı M. Eğitim Bakanlığına bağlı DavutPaşa ortaokulu ve lisesi olmuştur.) Yine caminin batısında yer alan ve geniş bir alanı kapsayan bölümde ise, bugün hiç bir izine rastlanmayan DavutPaşa Mahkemesi adlı yapı görülmektedir. Medresenin arkasında günümüzde yer alan Hekimoğlu Ali Paşa ilkokulu ise henüz inşa edilmemiş ve alanı boş durmaktadır. Muhtemelen bu bölgede Külliye’nin imaret ve hamamı bulunmakta idi.
XX. Y.Yıl başındaki (1911-1914) “Alman Mavileri” diye bilinen İstanbul haritalarında ise DavutPaşa Cami’si ve Külliyesi’ne ait şu yapılar net biçimde görülmektedir; Cami, Türbe, şadırvan, çeşme, tuvaletler ile medresenin üç kolundan sadece ikisi... Muhtemelen medresenin bu üçüncü kolu (revaklı avlu ve odalar) 1894 depreminde yıkıldığıda bu haritada gösterilmemiştir. Mahkeme binası, imaret ve hamam da bu haritada yer almamaktadır. Caminin kıble tarafında hazire duvarına bitişik, sıbyan mektebi olduğu tahmin edilen küçük bir yapı yer almaktadır. Cami ve Külliye’nin avlu duvarları ile çevrili, kısmen ağaçlık bir ön avlusu ve çok geniş bir haziresi mevcuttur. Henüz Hekimoğlu Ali Paşa ilkokulu, DavutPaşa lisesi ve çevredeki yoğun yapılaşmadan eser yoktur. Haritayı hazırlayanların DavutPaşa’nın mezarının bulunduğu türbeye “Tekke” diye nitelendirmesi ise ilginçtir. Bu harita Cami ve Külliye’yi anlatan en eski ve güvenilir bir belge olduğu için Vaziyet Planı restitüsyonunda değerlendirilmiştir.
Avlu duvarlarının farklılığı ise, özgün duvarların görünümünün tam ve nasıl olduğu bilinmediğinden (moloz taş mı, harpuştalı kesme taş mı vb. gibi) olduğu gibi bırakılmıştır.
Avlunun yer döşemesi XX. Y.Yıl başındaki fotoğraflarda görüldüğü üzere “arnavut kaldırımı”dır. Restitüsyon’da buna uyulmuş ve yaya yolu ve yönelişlere ise “Alman Mavileri Haritalarına” uyulmuştur.
b)Cami ve Külliye’nin yapılışından bu yana (1485-1980’li yıllar) almış olduğu hasarlar ve bunların onarım süreci : Caminin yapılışından yaklaşık 24 yıl sonra, büyük İstanbul Depreminde (1509, Kıyamet-i Sugrâ=Küçük Kıyamet) DavutPaşa Cami’sinin minaresi devrilip, iki kemer ve kubbeye büyük hasar vermiştir. (Sakin, s.46; Ambraseys&Finkel, s.31) İstanbul’un bir çok yapısına da zarar veren bu deprem hasarları 1510 yılı Mart ayında başlanan onarımlar ile aynı yılın Haziran ayı sonları itibari giderilmiş olup, bu arada Cami’nin genel onarımlarının da yapılmış olması gerekir. (Ambraseys&Finkel, s.34)
18. Y.Yılda Cami ve Külliyesi (1718- Hicri 1130) yıllarında büyük İstanbul yangınında zarar görür. Hasarın ne olduğu, tamir edilip, edilmediği bilinmemektedir. (CEZAR, Yangınlar, s.347) 22 Mayıs 1766 depreminde ise Cami ve Külliye büyük hasar görür. (Mazlum, s.86) Bu depremde cami mihrap nişinin yarım kubbe ve duvarları, ana kubbe, küçük kubbeler, beden duvarları, son cemaat mahalli kubbe ve kemerleri, minare, onarılmaya muhtaç hasarlı bölümler olarak tespit edilmiştir. Medresenin 14 odası, sıbyan mektebi, bahçe duvarları, mütevelli odası, imaret ve yemekhane (mekelhane) hasar gören ve onarılması gereken diğer yapı bölümleridir. Oluşan tüm bu hasarlar Hassa başmimarı Mehmet Tahir Ağa gözetiminde, Hassa mimar Abdullah tarafından yaklaşık 9 ay süren bir çalışma ile giderilir. (Muller 2001, s.395; Mazlum, s.86)
Önce 1855 Bursa depreminden ve ardından 1894 büyük İstanbul depreminden de etkilenen Cami ve Külliye özellikle 1894 depreminde son cemaat mahallinin tüm kubbeleri yeniden yıkılır, Cami gövde duvarlarında ve kubbelerinde derin çatlaklar meydana gelir. O günün yetersiz koşullarında (savaş yılları) kısmen ve gelişi güzel onarılır. Bu onarımda mihrap nişi ve son cemaat mahalli ahşap konstrüksiyonla kapatılır. Ve nihayet 1945-1948 yılları arasında E.H. Ayverdi tarafından mihrap nişi özgün malzeme ve teknikle (kenetli taş ve tuğla) yeniden inşa edilir. Son cemaat mahallinin rekonstrüksiyonu ise (yeniden yapım) 1960’lı yıllarda gerçekleşir. Ancak son cemaat mahallinin kubbeleri bu onarımda betonarme olarak yapılacaktır. (Ayverdi, F.D.M. s.329,330)
c)Caminin Restitüsyonu : Caminin kontur ve gabarisi değişmemiştir. Gerek Alman Mavilerinde ve gerekse diğer topografik verilerde bu durum net biçimde görülmektedir. Caminin günümüze değin yaklaşık 500 yıllık tarihi süreç içinde çeşitli defalar deprem, yangın vs. gibi doğal aletlerle hasar aldığını, sık sık onarıldığını ve bu onarımlar sırasında özgünlüğünü büyük ölçüde yitirdiğini belirtmiştik. Bunun en son ve en ilginç örneğini ise son cemaat mahallinin kubbelerinin betonarme olarak inşaa edilmesidir. Rölöve’de kubbe kalınlığı, 12 cm olarak tespit edilmişitr. Kalınlığın çok az oluşu bu bilgileri doğrulamıştır. Restitüsyon’da bu kubbeler olması gerektiği gibi klasik tuğla ve özgün kalınlığında yeniden çizilmiştir.
Yine caminin cümle kapısı (ana giriş kapısı) önündeki mermer kaplı yer döşemesi, restitüsyonda küfeki taşı olarak önerilmiştir.
Son cemaat bölümünün tavan ve duvar bezemelerine ilişkin hiç bir veriye ulaşılmadığı için boş bırakılmıştır.
Caminin minaresinde en önemli değişiklik zaviye odalarında yapılmıştır. Restitüsyonda revaklı giriş kısımlarını kapatan “muhdes” duvarlar ile duvarlardaki ahşap lambiriler kaldırılmış ve her iki tarafta da yer alan ocaklar yeniden ihya edilmiştir. Cami içindeki yerden ısıtma, kadronajlı ahşap döşeme kaldırılmış, zemin araştırmalarında tespit edilen ve 1950/1960’lı yıllardaki fotoğraftada görülen altıgen petek tuğla (şeşhane) yer döşemesi olarak önerilmiştir.
Restitüsyonda ahşap doğrama ve revzenler günümüze ulaşan şekli ve kısmende 1950/1960 tarihli fotoğraflardan yararlanarak yeniden düzenlenmiştir. Kuşkusuz bu revzen ve doğramaların yapının ilk yapılış yıllarına ait olmadığını söyleyebiliriz. Ancak elimizdeki veriler XX. Y.Yıl başlarına ait olduğu için bu verilerden yola çıkılarak restitüsyonlar hazırlanmıştır. Muhtemelen yapının ilk yapılış yılları olan 1485’te pencerelerde cam doğrama değil, ahşap kapak/kepenk mevcut idi...
Mihrap, minber ve vaiz kürsüsü restitüsyonda aynen korunmuştur.
Cami bezemelerine gelince ;
Cami bezemelerinde elimizde XX. Y.Yıla ait fotoğraflarda iki tür bezeme örneklerine rastlanmaktadır. Bunların birincisi 1950/1960 tarihli fotoğraflarda harim tavanında (kubbe içinde) ana kemerlerin üstlerinde ve zaviyeli kısımlara geçen kemerli kapıların üst kısımlarında özenli bir barok üslup bezeme örneklerine rastlanmaktadır. Fotoğraflarda seçilebildiği oranlarda bu barok bezemeler bir restitüsyon denemesi olarak kullanılmış ve çizilmiştir. Diğer 1950/1960’lı yıllardaki fotoğraflarda ise bu bezemeler, kubbe ve tavanlarda hiç bir şekilde görülmemektedir. E.H. Ayverdi 1945/1948 yılı onarımlarında duvarları raspa ettiğini ve pencere seviyelerinde çok nitelikli bir hat (uzun bacaklı-celi sülüs) yazı örneğine (yaklaşık 1,45 metrede) rastladığını belirtmekte ve 1960 onarımları sonrasında ise bu hat çalışmasının ve diğer bezeme örneklerinin hepsinin birden ortadan kaldırıldığını ve izlerinin bile tamamen kaybolduğunu belirtmektedir. (Ayverdi, FDM, s.333) Yine Ayverdi mihrap sekisinin sağ ve sol yanında yer alan özgün duvar bezemesinin Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver tarafından çizilip, belgelendiğini ve FD. Mimarisi adlı kitabında bu bezeme örneğini yayınladığını belirtmektedir. Restitüsyonda bu bezeme örnekleri aynı yerlerinde eksikleri giderilerek yeniden düzenlenmiştir.
Cami üzerinde ekibimiz tarafından yapılan duvar raspalarında ise hiç bir özgün bezeme örneğine ulaşılamamış ve ortaya çıkan sonuçlar (bütün bezeme ve izlerinin ortadan kaldırılması gibi) Ayverdi üstadımızı doğrular nitelikli olmuştur.
ç)Minare Restitüsyonu : Cami minaresinde restitüsyonda yapılan değişiklikler, minare giriş kapısının dövme sac’tan, şerefe kapısının ise ahşaptan çakma kapı olarak yenilenmesidir. Yine minarede sonradan takılan ses aygıtları ve ışıklar restitüsyonda kaldırılmıştır. Minare’nin kaide pabuç kısmından (bilezikten itibaren) sonra incelerek devam etmesi daha önceleri anlatılan tüm büyük İstanbul depremlerinden etkilenerek birkaç kez yıkıldığını ve yeniden yapılırken inceltildiğini göstermektedir. Ancak minarenin özgün haline ait bilgi ve belge bulunamadığından restitüsyonda günümüzdeki minare aynen korunmuştur. Minarenin petek kısmında (külah bitiminde) yerinden düşen “Tereke üzeri turkuaz çiniler” restitüsyonda tamamlanmıştır.
d)Cephe Restitüsyonları : Cephelerin tümünde cami kontur ve gabani olarak özgünlüğünü korumaktadır. Restitüsyonda cepheler XX. Y.Yıl verilerine göre çizilmiştir. Önemli değişiklik, sonradan kapatılan zaviyeli kısımların girişlerinin kaldırılarak, bu kısımların bir tarafı açık, revaklı giriş haline dönüştürülmesi olmuştur. Cephelerdeki tüm derz bozulmaları, çimentolu onarımlar kaldırılarak, cepheler özgün görünümleri ile çizilmiştir.
e)Çatı Örtüsü Restitüsyonları : Eksik taş alemler yerlerine konmuş, yırtık veya düşmüş kurşun etekler ise tamamlanarak çizilmişitr. Çatı bölümünde günümüzde yerinde olmayan zaviyeli odaların her iki bacasıda yerlerindeki izlerden ve dönem örneklerinden yola çıkılarak restitüe edilmiştir.
f)Şadırvan Restitüsyonları : Şadırvan’a ait iki restitüsyon çalışması yapılmıştır. Bunlardan birincisi eldeki mevcut 1966/1973 tarihli fotoğraflardan yola çıkarak hazırlanmıştır. Bu fotoğrafta şadırvanın üstü alaturka kiremit ile kaplı olup, ahşap kemerli kısımlar, düz kirişler halindedir.
İkinci önerimiz ise Edirne Üç Şerefeli’den bile zengin vakfiyesi olan (iradı/geliri) bu külliyenin şadırvan üstünün kiremit ile değil, kurşun ile örtülü olduğu şeklindedir. Muhtemelen külliyenin ilk yapılış yıllarında kurşun olan şadırvan çatı örtüsü, Osmanlıların gerileyiş yıllarında, birçok tarihi yapılarda gördüğümüz gibi kiremit örtüye dönüştürülmüştür.
Şadırvanın mermer haznesindeki çimentolu onarımlar ve modern krom musluklar, restitüsyonda kaldırılmıştır.
g)Çeşme Restitüsyonu : İstanbul’un en eski çeşmelerinden biri olan DavutPaşa Çeşmesi için elimizde iki adet (biri 1930, biri de 1970’li yıllar) olmak üzere iki belge fotoğraf mevcuttur.
Bu resimlerden birincisinde, Çeşme’nin 1930’lu yıllardaki durumu görülmektedir. (Tanışık, İst. Çeşmeleri, s.2) Buna göre çeşmenin üstü kiremit ile örtülüdür. 1970’li yıllarda ise çeşmenin hasarlı olan bütün taşlarının yenilendiği, kitabesinin ise korunduğu görülmektedir. Ancak çeşme üstünün kiremitsiz olduğu, ya da henüz döşenmediği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda elimizdeki en eski ve klasik dönem üslup özelliklerini taşıyan 1930’lu yıllardaki fatoğrafa uyan, üstü kiremit kaplı, ahşap saçaklı çeşme restitüsyonda önerilmiştir.
ğ)Tuvaletler : Tuvaletlere ait en eski fotoğraflar XX. başlarına aittir. Bu fotoğrafta görülen alaturka kiremit çatı, mermer döşeme, sidiklik ve klasik lavabolar restitüsyonda aynen kullanılmıştır. Duvar üstündeki beton harpuştalar kaldırılmış, yerlerine küfeki harpuştalar önerilmiştir. Günümüzde fayans kaplı duvarlar, kısmen mermer kaplanmakta, geriye kalan kısımlar ise horasan sıva önerilmektedir.
3.İSTANBUL DAVUTPAŞA CAMİ VE ÇEVRE DUVARLARI RESTORASYON ÖNERİLERİ :
a)Restorasyonda Vaziyet Planı : Davut Paşa Camisi’nin çevre düzenlemesi ve avlu oluşumunda 1914 tarihli Alman Mavileri adı anılan haritalardan yararlandığımızı restitüsyon projesinde belirtmiştik. Alman Mavilerinde olmayan ve Cumhuriyet döneminde inşa edilmiş ve büyük ölçüde külliye arazisini işgal etmiş olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullara (Hekimoğlu Ali Paşa, Davutpaşa Ortaokul ve Lisesi) restorasyonda dokunulmamıştır. Ancak halen cami arazisinde kalan (tapu kayıtlarına göre) avlu üzerindeki tüm illegal yapılaşma (ki buna camii görevlisi Mehmet Hoca’nın lojmanı da dâhildir) restorasyonda kaldırılmıştır. Yine bugün ve geçmişte Alman Mavilerinde yer alan tüm anıt ağaçlar avluda yerlerini korumuş ve yer yer, avlu duvarları önü, tuvalet duvarları vs. gibi kısımlarda ilave yeni ağaç dikimi önerilmiştir. Avluda tümüyle beton prefabrik taşlar ile düzenlenmiş döşeme XX. yüzyıl başlarında olduğu gibi arnavut kaldırımı döşeme haline getirilmiştir. Yaya yolları güzergâhı Alman Mavilerinden yararlanılarak düzenlenmiştir. Yine restorasyonda yaya yollarının yanlarına gül, lale, karanfil veya diğer mevsim çiçeklerinden oluşan çiçek düzenlemeleri yapılmış ve geriye kalan alanlar tümüyle çimlendirilmiştir. Vaziyet planında özellikle cami çevresini de içine alan ciddi bir drenaj sistemi önerilmiştir.
b)Cami Restorasyonu : Caminin taşıyıcı sistem elemanlarında yaygın ve önemli denilebilecek yapısal hasar oluşumuna rastlanmıştır. Restorasyonda bu yapısal çatlakların (İ.T.Ü. Davutpaşa Camii Rölöve-Restitüsyon ve Restorasyon Projesi Taşıyıcı Sistemin Mevcut Durumu, Onarım ve Güçlendirme Önerileri Hakkında Teknik Rapor- Ekim 2008 tarihli statik raporu doğrultusunda) kılcal olması durumunda enjeksiyon yöntemi ile orta genişlikte çatlakların ise paslanmaz çelik çubuklarla dikilerek, genişliği 4 cm’den büyük çatlakların ise çatlak çevresi çürütülerek özgün malzeme ve harç ile yeniden örülmesi şeklinde giderilmesi önerilmiştir. (Bkz. Ayrıntılı bilgi ve detay çizimleri için İTÜ Davutpaşa Onarım ve Güçlendirme Raporu, Ekim 2008) Yine taşıyıcı sistemlerde yaygın hasar gözlendiği için aynı rapor doğrultusunda caminin harim kısmının onikigen kubbe kasnağının üst ve alt kotlarına birer sıra (toplam iki sıra) ve dörtgen plana geçiş kotunda ise bir sıra dıştan paslanmaz çelik gergiler düzenlenmesi uygun görülmüştür.
Caminin dış duvarlarında görülen derz boşalmaları, özgün derz harcı ile yeniden derz dolgu olarak yapılmalı, karbonlaşmadan kaynaklanan yüzey kirlilikleri ise atomize su (düşük basınçlı) ile yıkanarak temizlenmelidir. Yine cephelerde görülen bitki oluşumları, yosunlar ve çimentolu onarımlar mekanik temizleme yöntemleri ile yapı elemanlarına zarar vermeksizin temizlenecek, yapıdan uzaklaştırılacaktır. Cephe taşlarında görülen aşınma, onarılmayacak ölçüde kırık ve çatlaklar (5cm ve fazlası için) çürütme yapılarak yerlerinden etrafındaki elemanlara zarar vermeksizin sökülecek ve yerlerine özgün malzeme ve teknikle tamamlama yapılacaktır.
Caminin 1966 – 1973 yılları arasındaki restorasyon çalışmalarında yıkık olan son cemaat bölümünün yeniden yapıldığı, belgelerden anlaşılmaktadır. Rölöve ve belgeleme çalışmalarında kubbe kalınlığının (cidar) çok az olması nedeni ile bu onarım sırasında kubbelerin betonarme olarak yapıldığı düşünülmektedir. Restorasyon çalışmaları sırasında son cemaat bölümü üst örtüsü kubbelerde daha ayrıntılı inceleme yapılarak, örtünün gerçekten betonarme olması durumunda bu bölüm yıkılarak, kubbeler özgün malzeme ve teknikte (horasan tuğla, horasan harç vb. gibi) yeniden yapılmalıdır. Son cemaat bölümü girişi cami cümle kapısı önündeki yer döşemesi (mevcut mermer sökülerek) küfeki olarak yapılacaktır.
Camii iç ve dış mekanlarında kotlar restorasyonda da restitüsyondaki gibi olacak, mevcut kadronajlı ahşap döşeme ve yerden ısıtma kaldırılacaktır. Yine iç mekânlardaki özgün döşeme olan altıgen petek tuğla üzerine iki kat hasır, ısıtıcı şilte ve halı uygulanacaktır.
Ahşap doğramalar, ahşap cami giriş kapısı ve tabhane (zaviye) bölümünde bulunan ve özgün olmayan kapaklar, XX. yüzyıl fotoğraflarında görülen ve detayları projemizde verilen şekilde yeniden yapılacaktır. Kullanılacak ahşap malzeme 1. sınıf sert ağaç (meşe veya kestane) olacak üzerleri gomalak veya nefes alan cila yapılacaktır. Pencerelerde bulunan lokma demir parmaklıkların üzerindeki eski bozulmuş boyalar temizlenerek üzerlerine bir kat antipas koruyucu ve iki kat yağlı boya uygulanacaktır. Camii içindeki ahşap mahfil katı aynen korunacak, üzerlerindeki yağlıboya raspa edilerek gomalak cila / nefes alan cila yapılacaktır.
Cami duvarlarında yakın yıllarda yapılmış yaklaşık 1 metre yüksekliğindeki ahşap lambri kaplamalar ve muhdes ahşap doğramalı imam odası restorasyonda kaldırılacaktır. Cami vitraylarında ve beton dışlıklardaki kırılmış kısımlar aslına uygun olarak tamamlanacaktır. Minber, mihrap ve vaaz kürsüsü aynen korunacak, yüzey temizlikleri yapılacaktır. Harim içinde günümüzdeki mevcut bezemeler 1960’lı yıllarda Kurul kararı ile yeniden yapılmıştır. Yapının mimarisi ile de üslup özellikleri açısından uyum gösterdiği için restorasyonda korunması önerilmiştir. Bozulan, dökülen ve eksik yerleri restorasyonda tamamlanacaktır. Bezemelerde, özellikle köşe mukarnaslarında orijinalinde olmayan renkli kontur çizgileri kaldırılacaktır.
Caminin tabhane bölümlerinin revaklı girişlerin önü yakın zamanda duvar örülerek kapatılmıştır. Özgün plan şemasında olmayan bu duvarlar restorasyonda tümüyle kaldırılacaktır. Yine tabhaneli kısımlarda kapatılmış olan ocak nişleri açılacak, bugün yerinde olmayan ocaklar ve bacaları proje doğrultusunda yapılacaktır.
Caminin kurşun örtüsü günümüzde genel olarak iyi durumda görülmüştür. Ancak restorasyon uygulaması aşamasında kurşun örtü tek tek gözden geçirilecek, gerek görülenler yenilenecektir. Çatı üzerinde özellikle son cemaat ve tabhane kısımlarının üzerindeki bugün eksik olan taş alemler özgün malzemeden yapılarak tamamlanacaktır. Ana kubbenin alemi ise mekanik yöntemlerle temizlenecek ve altın varak yapılacaktır. Kurşun eteklerden yırtılan, düşen ve bozulanlar restorasyonda yenilenerek tamamlanacaktır.
c)Minare Restitüsyonu : Minarenin eskiyen, yıpranan şerefe küfeki korkulukları restorasyonda yeniden yapılacaktır. İyi durumda olan bir özgün örnek korunacaktır. Uygulama sırasında külahın kurşun kaplaması ve ahşap seren gözden geçirilecek, gerek görülürse tümüyle değiştirilecektir. Ahşap seren birinci sınıf sert ağaç (meşe veya kestane) olarak yapılacaktır. Minare petek kısmında yerlerinden düşen çiniler, özgün renk ve malzeme ile yapılarak yerlerine konulacaktır. Kaide, gövde ve şerefe yüzeyinde oluşan is ve karbonlaşma atomize su ile (düşük basınçlı) temizlenecektir. Gerekli görülen yerlerde derz yenilemesi ve çürütme yapılacaktır. Bugün yerinde olmayan ahşap şerefe kapısı 2. sınıf çamdan yapılacak, eskimiş, yıpranmış demir minare kapısı tamir edilerek ve yeniden boyanarak kullanılacaktır. Bakır olan minare alemi mekanik olarak temizlenecek, altın varak yapılacaktır.
ç)Şadırvan Restorasyonu : Günümüzdeki mevcut şadırvanın ahşap direkli ve kemerli haline hiçbir fotoğraf ve belgede rastlayamadığımız için bu kısımlar restorasyonda yenilenecektir. Restitüsyon projesinde XX. yüzyıl fotoğraflarında bulup önerdiğimiz biçimde bir şadırvan restorasyonda yapılacaktır. Şadırvanın çatı örtüsü bu eski fotoğraflarda da her ne kadar alaturka kiremit ise de çok zengin vakfiyesi olan bu cami ve külliyenin şadırvan üst örtüsünde mutlaka kurşun olması gerektiği düşünüldüğünden restorasyonda kurşun çatı örtülü şadırvan önerilmiştir. Mermer haznedeki yüzey kirleri temizlenecek, yer yer mevcut çimentolu onarımlar mekanik yöntemle yapıdan uzaklaştırılacaktır. Şadırvan muslukları otantik görünümlü musluklarla değiştirilecektir. Mermer haznede bulunan kitabe temizlenerek üzerindeki çok özensiz zemin boyası ve kabartma yazıların altın varakları restorasyonda yenilenecektir.
d)Çeşme Restorasyonu : Mevcut çeşme 1970’li yıllarda önemli bir restorasyonu geçirmiş, orjinalliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bu kez özellikle özgün kitabeside korunacak şekilde ve 1930’lu yıllardaki fotoğraflardaki mimari görünümü ile restore edilmesi önerilmektedir. Bu bağlamda çeşmenin eksik ve ağır hasarlı taşları çürütülerek benzer malzeme ile (küfeki) tamamlanacak, çeşme üstü ahşap saçaklı çatı ve alaturka kiremit ile örtülecektir. Çeşmenin otantik bir musluğu olacak ve restorasyondan sonra suyu akacaktır. Hazne’nin duvar ve harpuştaları restorasyonda tamamlanacaktır.
e)Tuvalet’lerin Restorasyonu : Restorasyonda beyaz fayanslar ve yer döşemesi palladyen mermer döşeme kaldırılarak, 20. yy başlarında fotoğrafta görülen şekliyle tuvaletler yeniden düşünülecektir. Tuvaletlerin bir bölümü kadınlara, bir bölümü de erkeklere ayrılmıştır. Alman Mavileri’nde aynı yerde aynı kontur gabaride özgün tuvaletler mevcut olduğu için konumu değiştirilmemiştir. Çatı örtüsü eski fotoğraflardaki gibi ahşap üzeri alaturka kiremit kaplıdır.
f)Avlu Duvarları’nın Restorasyonu : Avlu duvarlarının günümüzde büyük ölçüde çevre yapılarından müdahale gördüğü, özgün görünüm ve niteliklerini yitirdiğini, rölöve belgeleme çalışmalarında belirtmiştik. Mevcut duvarların üzerlerinde oluşan bitkilenme ve yüzey kirliliğinden arındırılması yapılacaktır. Eksik kısımlarda ya çürütülerek tamamlama, ya da konsolide (sağlamlaştırma) ederek veya gerekirse tamamen yıkılan kısımlarda, yeniden yapma yöntemlerinden uygun olanı yapılacaktır. Bu onarımlar sırasında özgün malzeme ve özgün teknik her bölüm avlu duvarı için ayrı ayrı seçilip uygulanacaktır.
Son Sözler Yerine : 2008 yılında büyük bir özen ve duyarlılıkla hazırlanan Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon Projeleri 19.02.2009 tarih ve 637 sayılı kararı ile İst. Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca onaylanmıştır. İst. Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü’nce 2018 yılında Restorasyon uygulama çalışmalarına başlanmış ve bu çalışmalar 2020 yılında tamamlanmıştır. Birçok kez ifade ettiğimiz gibi, restorasyon çalışmalarında birinci adımın nitelikli bir rölöve, restitüsyon ve restorasyon projesi hazırlamak olduğu, ancak kuşkusuz bundan da önemlisinin hazırlanan bu projeler doğrultusunda yapı uygulama çalışmalarının yürütülmesinin ve denetlenmesinin mutlak bir zorunluluk olduğudur. Ancak ne yazık ki, bu önemli erken dönem Osmanlı Mimarisi Külliyesi’nin restorasyon uygulama çalışmaları bilgimiz ve denetimimiz dışında sürdürülmüş, onarım aşamasında ortaya çıkan ve rölöve aşamasında saptanamayan yapısal veriler ve buna bağlı as-build çalışması yapılamamıştır. Yine restorasyon uygulama çalışmalarının onaylı projeye göre yürütülüp, yürütülmediği gibi soru yada sorular tarafımızdan cevaplanamaz durumdadır.
Proje Müellifi
Acar Avunduk / Y. Mimar